14 Şubat 2017 Salı

Trajedinin Dik Alası

Değerli meslektaşım, 
Şüphesiz meslek yaşamımız boyunca önümüze gelen dosyalarda yüzlerce trajediye tanıklık ettik. Ancak az sonra anlatacaklarım  bir trajedinin önüne geçiyor. 

Geçen gün, iş dışında zamanımı geçirmiş olduğum bir kafede çalışan bayan bir garsondan telefon aldım. Kendisi başına bir olay geldiğini söyleyerek acilen benimle yüz yüze görüşmek için randevu istedi. 

İş çıkışı sonrasında kendisinin çalıştığı yerde buluşmayı istedim. Bana "Sizinle başka bir yerde görüşmek istiyorum" demesi üzerine her halde çalıştığı  işyerinde iş hukukuna dayalı bir sıkıntısı var diye düşünerek başka bir yerde buluşmak üzere sözleştik. 

Karşılaştığımızda normalde güler yüzlü bu kızcağızın yüzü ölü rengine bürünmüştü. Çevremdeki işsiz kalmış olanları ve işsizliğin ulaşmış olduğu boyutları düşünerek kızcağızın ruh halini anlamaya çalıştım. Ama bir gariplik vardı. 

Önce kız kendisini anlatmaya başladı. Sekiz çocuklu bir ailenin çocuğu olduğunu, babası ve diğer bir kız kardeşi ile çalışarak hayatta kalma mücadelesini verdiklerini ve kan davası sebebiyle köylerinin terk ederek İstanbul'a geldiklerini söyleyince, ekonomik olarak ne kadar zorluk içinde oldukları ve kızın çalıştığı işten aldığı paranın ailesinin hayatı için ne kadar önemli olduğunu idrak etmeye başladım.

Görüşme ilerleyen dakikalarında söz sadede gelince, hiçbirinizin duymak istemeyeceği şeyler duyarak adeta şok geçirdim.

Görüşmenin sebebi bu kızcağızın 13 yaşındaki küçük kız kardeşiymiş. Bu 13 yaşındaki küçük kız okul çevresinde biri ile ilişkiye girerek hamile kalmış.  Hamilelik herhangi bir doktor kontrolü olmadan sorunsuz bir şekilde 8 aya kadar sürmüş. Bir gün küçük kızın diğer ablası bu 13 yaşındaki kızın karnının büyüdüğünü fark etmiş ve küçük kız kardeşini sıkıştırarak onun hamile olduğunu öğrenmiş. Hamilelik olayından bir tek küçük kızın iki ablası ile annesi haberdar olmuş. 

Son olarak kız doğum sancısı ile erken doğum yapmak üzere acil olarak hastaneye kaldırılmış. Doğum gerçekleşmiş. Küçük kız hastanede bir gece kaldıktan sonra taburcu edilmiş ama yenidoğanın birkaç gün daha hastanede kalmasına karar verilmiş. Bu arada doğum yapan küçük anne 15 yaşından küçük olduğu için olay karakola intikal etmiş. Küçük annenin iki kere ifadesi alınmış. Bebeğin biyolojik babası da gözaltına alınmış. 

Son görüşmemizde küçük evlilik dışı doğan bu bebeğin nüfus kağıdını çıkartmak için uğraşıyordu. Çocuktan haberdar olan aile bireyleri bebeğin hastaneden çıktıktan sonra çocuk yuvasına verilmesine karar vermiş.  

Bazı zamanlar sorunlar üst üste gelir ve insan psikolojisini öyle olumsuz etkiler ki sanki sorun çekmek için dünyada geldiğine inanır insan. Bu olayda onlarda biri. Sekiz çocuklu aile kan davası sebebiyle köyünü terk ediyor ve İstanbul'a yerleşiyor. Bu ailenin kızlarından biri kaçarak töreye aykırı şekilde evleniyor. Baba yıllardır kızı ile görüşmüyor. Aynı ailenin büyük erkek evladı evli olan bir kadın ile irtibat kuruyor ve baba bir darbe daha yiyor. Bu talihsiz baba 13 yaşındaki talihsiz kızının doğumundan habersiz. Zaten babanın haberi olsa töreye göre kız baba ya da erkek kardeşler tarafından ortadan kaldırılacak. 

Bana danışan ablanın yanından ayrıldıktan sonra evime döndüm. Mesleğimiz duygusallıktan uzak durmanın profesyonelliğin  gereği olduğunu lanse etmekte ise de 11 yıllık avukatlık döneminde ilk kez böyle bir şey ile karşılaştığım için bu olayın etkisinden kurtulamadım.

Küçük anne eğitim hayatını nasıl yürütecek? Günahsız yavrucak nasıl bir hayat sürecek? Mıknatıs gibi sıkıntıları kendisine çeken baba  ya da ağabeyler bu olayı öğrendiklerinden küçük anneye karşı nasıl tepki verecek? Olayların üstesinden gelebilmek için nasıl bir yol izlenecek? 

Bu soruların cevabını bulmak için sabaha kadar uyuyamadım. Kendi sıkıntımı unuttum diyebilirim. Şu bir gerçek ki küçük kızın bir şekilde anne olduğu ortaya çıkacak. Ailenin tepkisinden korkulduğu için olayı ailesine intikal ettirmeyen ve anne olan küçük kız canına zarar gelmemesi için evinden uzaklaştırılacak. 

Yaşanan birçok sıkıntıya rağmen ayakta durmayı başarabilmiş bireyler olarak bugüne gelmiş durumdayız. Bir hukukçu olarak toplumun diğer kesimlerine göre ayaklarımız nispeten daha sağlam olarak yere basmakta. 

Peki çevremizde yaşanan bu kadar sıkıntıya rağmen, toplumun çoğunun sahip olamadığı ünvan veya çevre veya para gibi sahipten hiçbir şey olmamış gibi nasıl yaşamaya devam edeceğiz?

Son bir yılda darbe teşebbüsü, terör olayları ile toplu ölümler ve aile trajedilerine daha sık tanık olduktan sonra çözümsüz sorunlar çözmeye çalışma mesleği ile iştigal ettiğimi hisseder oldum. 2017 yılının geri kalanında bu ve benzeri trajedilerin bitmeyecek ise de en azından azalmasını ümit ediyorum. 

Saygılarımla.