9 Kasım 2015 Pazartesi

Bir Yerden Başlamak Lazım

Hayat hızla akmaya devam ediyor. İnsan gençlik yaşlarında hayatın akış hızının farkına varamıyor.

Bir taraftan çocukluk yıllarında oyun sarmalı içinde bitmek tükenmek bilmeyen enerjiyi sarf ediyor diğer taraftan da bir an önce büyüme hevesi ile eğitim hayatında basamakları tırmanıyoruz. 

Üniversite eğitiminde kendi kendine çalışma disiplinini edinip diplomayı elimize alınca son virajı da dönüp "gerçek hayat" ya da "hayatın gerçekleri" ile karşı karşıya kalıyoruz. 

Avukatlık stajımı tamamladıktan sonra zaman kaybetmeksizin askerlik hizmetimi kısa dönem olarak tamamladım. Askerlik dönüşünde ailemin maddi ve manevi desteği ile kendi ofisimi açma imkanını buldum.

Tüm sektörlerde olduğu gibi iç dinamikler, aile desteği, sosyal çevre ve sair çevresel faktörlerinde etkisi ile iş yoğunluğu ile karşı karşı kaldım. Başlangıçta bu sorumluluğun amacı belirli bir portföy edinme ve geliri arttırmaya yönelikken, aylar ve yıllar ilerledikten sonra hayatın diğer aşamalarına geçmek için gereksinimleri karşılama aracı olmaya başladı.

Hayatı bilgisayar oyunlarına benzetirim. Bilgisayar oyunlarına 1. seviyeden başlarsınız. İlk seviyeler çabuk geçer. Seviyeler ilerledikçe oyun zorlaşır. Her seviyeden ayrı bir zevk alır, yeni seviyeye geçtikçe bir önceki seviyeye başarmış olmanın mutluluğu ile yeni seviyenin zorluklarını aşmaya çalışırsınız.

Bazen hayat çok zor gelir insana. Çoğumuz farkında değildir ama hayatın zor gelmesinin sebebi bir amaç sahibi olup olmamak veya amacımız uğrunda gerçekten mücadele edip etmediğimizden kaynaklıdır. 

İnsan sahip olduğu şeylerin değerini kaybedince anlarmış. Kimse kayıplar karşısında tepkisiz olamıyor. En tepkisiz diye tanıdıklarımız bile tepkilerini bizim algılayamadığımız şekilde tepki gösteriyor hayata. İnsan psikolojisinin derinliğine girdikçe sair tepkilerin sebeplerini algılamaya başlıyoruz. 

Hukuk eğitimi analitik düşünceyi hukuk öğrencisine benimsetme sistemi üzerine dayalıdır. Üniversitenin ilk sınıflarında maddi hukuku yani hukuk kuralının ne olduğuna ilişkin eğitim basamaklarını tırmanırken, üniversitenin son yıllarında şekli hukuka; usul hukukuna ilişkin günlük hayattan örnekleri yaşamaya başlarız. Onun içindir ki kıdemsiz hukuk öğrencisine soru soran çevreler sorunlarına cevap alırlar ama neyi nasıl yapacaklarını bilemezler. Kıdemli hukuk öğrencisi ise kıdemsiz çağdaşlarına nazaran çevresindeki soru soranlara daha somut çözüm yolları bulur. 

Hukuk birikimi de hayatın seviyeleri gibi oyunun alt seviyelerine sahiptir. Üniversite hayatında başımızdan aşağıya kova dolusu bilgi boşaltılırken okul bittikten sonra kovadan kalanlarla iş görmeye çalışırız ama yeni birikim elde edemezsek çağdaşlarımıza göre geri kalırız. 

İnternet mecrasında yazdığım son dört yıldan beri mevzuat değişiklikleri başta olmak hukuk kurumları ve bu kurumların aksak yönlerine dair eleştirel bir bakış açısına sahip olmaya çalıştım. Başlangıçta yazacak konu bulamazken şimdi hangi konuda yazsam diye öncelik sırası belirlemek zorunda kalıyorum. 

Hayat devam ediyor. Su akıyor ve yolunu buluyor. Bazen ulvi düşüncelere dalıp suyun akışını değiştirmeye çalışıyorum ama su gecikmeli de olsa denize ulaşıyor. Kısacası çabalarım sonuçsuz kalıyor gibi hissediyorum. Peki ne yapmalıyım? Mücadeleyi bırakmalı mıyım?  Tabii ki hayır. Avukatlık kariyerinin ilk yıllarında önce nereden başlamalıyım sonrasında da acaba tercihlerimde hata yapıp yapmadığım sorularını kendime sormuşumdur. 

Nispeten daha genç olmanın da vermiş olduğu cesaret ile taşıyabileceğimin üzerinde bir iş yükü altına girerek mesleki kariyerimi kendi iş yerimde geliştirmeye çalıştım. Şu sıralar kapısının önünden nadirde geçiyor olsam da bir buçuk yıl boyunca komşu meslektaşıma icra takipleri konusunda  -benim tabirimle taşeronluk- yaparak yorucu bir süreç geçirdim. Maddi kazancı bir kenara bırakarak icra işlerinin bana mutluluk vermediği düşüncesinden yola çıkarak icra koridorlarından ayrıldım. 

Mesleki kariyerimi halen sürdürmekte olduğum İstanbul'da üzerimdeki iş yükünü neredeyse yarı yarıya azalttım. Haliyle gelirim azaldı ama kendime daha çok zaman ayırmaya başladım. Kişisel gelişim ve iş geliştirme projelerine zaman ayırmaya başladım. Sektörel araştırmalarım mesleki konularda müvekkillerle yapmış olduğum sohbetlerde farklı konulara girebilme imkanına sahip oldum.

Kısa vadede mesleğimi bırakmayı düşünmüyorum ama yeni fırsatlara da kapım her zaman açık. Bu aralar son sayfalarını okumakta olduğum iş idaresi konulu kitapta da olduğu üzere hayata bir yerden başlamak lazım ana fikrinin bir geç (yaklaşık  on yıllık serbest avukatlıktan sonra) ama yeni farkına vardım. Avukatlık kariyerinin ilk günlerinde vermiş olduğum "ben serbest avukatlık yapacağım kararı" ile aslında iş idaresi kitabının nereden başlamalı konulu ilk maddesinin tartışmalarını aştığımın yeri farkına vardım. 

Şartların olgunlaşması ile yeni açılımlar sahibi oldum ve olmaya ediyorum. Cahit Sıtkı Tarancı'nın Otuz Beş Yaş isimli şiirindeki Dante gibi ömrümün görece olarak ortasında isem de bazen hayatının son yıllarını yaşayan biri gibi hissediyorum kendimi ama hayatın cilvesi insan yaşayacağını bilemiyor. Ne oldum dememeli ne olacağım demeli sözü bir kere daha aklıma geliyor. Ömündeki günler nelere kâdir zaman gösterecek.

Hayatın anlamı senin için nedir sorusunu kendime sorduğumda "aile bağlarının  vermiş olduğu mutluluk" ve "üretim" sonucuna ulaştım. Aynı soruyu toplumsal mutluluğun sırrı nedir diye sorarsak toplumun bireylerinin birbirlerine bağlılığı ve toplumun mutluluğu için bir şeyler üretmek olarak özetleyebilirim. 

İnsan sevdikçe ve ürettikçe mutlu oluyor.