19 Nisan 2017 Çarşamba

Hukuk ve Demokrasi Kültürü

Uzun bir ayrılıktan sonra merhabalar,

İnsan kendi derdine düşünce başka şeylerle uğraşamıyor ve hatta uğraşmak istese de muvaffak olamıyormuş, tecrübe ile sabitlendi. 

Yanımda olup desteklerini benden esirgemeyen ailem, dostlarım ve konuya bir şekilde vakıf olan herkese teşekkürlerimi bu vesile ile bir kez daha iletmek isterim. Artık yeni ufuklara yelken açma zamanı. 

*                           *                             *            

Sayısını unuttuğum terör olayları ve darbe teşebbüsü ile geçirilmiş 2016 yılı süresindeki toplumsal travmayı 2017'de yeni bir sayfa açarak aşmaya çalıştık. 

2017 yılına da Anayasa değişikliğine dair referandum süreci damgasını vurdu. Bir hukukçu olarak değişiklikler konusundan soranları bilgilendirdik. Kimileri bu değişikliklerin ne getirdiğini anladı kimileri ise ya anlamadı ya da anlamazlıktan geldi. 

Referandum akşamında YSK'nın almış olduğu kararlar gündeme çığ gibi düştü. Taksim olayları kadar olmasa da toplumsal protesto gösterileri ve referandum sonrasındaki tartışmalar yeni gündemimiz oldu. Son olarak bugün (19.04.2017 tarihinde) ana muhalefet partisinin müracaatı olumsuz neticelendiği için referanduma yönelik itirazlar fiilen olumsuz neticelenmiş oldu. 

Referandum lehine oy kullananlar sessizliğe bürünmüşken referandum aleyhine oy kullananların sesi protestolar nezdinde artarak sürüyor. 

Hukuk ve siyaset bilim nosyonuna olmayanların referandum konusu değişiklikler hakkındaki görüşleri kendilerini öğretilenleri papağan gibi tekrarlamaktan ileri gidemedi. Şahsi nitelikteki bu eleştirim gerek lehte gerekse aleyhte oy kullananlar için de geçerli. 

İnsan mühendisliği kavramını şekillerden en önemli unsuru hukuk oluşturur. Hukuk ile ve özellikle de ceza hukuku ile bazı statülerin korunması veya bazı eylemlerinin yasaklanmasını yaptırıma bağlayarak toplumun şekillendirilmeye çalışılması geçmişten beri süregelen bir Türk Devlet Geleneğinin alışkanlığı olmuştur. Yeterli bilince düzeyine sahip olmayan toplumlarda kamu yararını koruma içgüdüsü ile hareket eden diğer devletlerde hukukun zorlayıcı gücünü kullanarak belli statüleri topluma yani vatandaşlarına kabul ettirmeye çalışır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki benzer uygulamalar tüm dünya ülkeleri nezdinden örnek kabul edilerek toplumun hızlı bir şekilde belirli bir düzeye çıkmasına yardımcı olmuş ve değişim süreci toplum tarafından da hızla benimsenerek günlük hayatta kabul edilebilir hale gelmiştir. 

Gerek cumhuriyetin kuruluş yıllarında gerekse günümüzdeki bazı uygulamalar halihazırda toplum tarafından benimsenmediği için kağıt üzerindeki değişim toplumun DNA'sının bir parçası olamamıştır. 

Bunlardan birisi de seçme ve seçilme hakkıdır. Seçme ve seçilme hakkı Roma'ya kadar dayanır. Belirli bir seviyedeki vatandaşlar senato ile birlikte Roma'da söz sahibi olmuştur. Yıllardan beri süregelen uygulama Roma ve Grek kültürünün bir parçası olmuş ve güçlenerek bugüne gelmiştir. 

Osmanlı'nın yıkılış dönemindeki demokrasi hareketleri Padişahın mutlak iradesinin gölgesinden kaldığı için uygulanabilir olmamıştır. 

Cumhuriyetin ilk yıllarında seçme ve seçilme hakkının benimsenmesi ve de özellikle Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi demokrasiyi benimsemiş olan diğer ülkelere de örnek olmuştur. Ama bu demokrasi anlayışı belirli gruplar tarafından partizan uygulamalarla baltalanır hale gelmiştir. Bu baltalanma zihniyeti bazı kesimler tarafından amaç haline gelmiştir. 

Demokrasiyi özümsemiş olan Roma ve Grek kültürü, coğrafi keşiflerin etkisi ile yeni dünyaya ulaşmış; ABD, Kanada ve Avustralya gibi kıt'asal büyüklükteki ülkelerin kuruluş felsefesini oluşturmuştur. 

Gelelim Türkiye'ye. Ülkemizin kuruluş yıllarındaki demokrasi uygulamaları gerçek anlamda demokrasi kültürüne benimseyememiş halkımız tarafından doğru anlaşılamamıştır. Bu sorun halen devam etmektedir ve kanaatimizce bir süre daha devam edecektir. 

Referandumun lehine ve aleyhine görüşü olan her iki grup içindeki tezleri biraz daha derinleştirmek istiyorum. 

Lehte olan görüş özetle demokrasinin ve bürokrasinin işleyişinin hızlandırılması için ABD örneğinden yola çıkarak bu sistemi üzerinde kısmi oynamalar yaparak kabul edilmesini savunmuştur. Lehte olan görüşün eleştirilmesinin kökeni zaten on yılı aşkın bir süreçte Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında elle tutulur bir uyuşmazlığın olmayışı özellikle Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonraki süreçte Başbakanın makamının de facto (fiili) olarak ortadan kaldırılmış olmasından kaynaklanmaktadır. De facto olan durum Anayasa değişikliği ile de jure (yasal) hale gelecektir. 

Aleyhte olan görüş ise söz konusu değişikliğin iradenin tek kişiden toplanması açısından sakıncalı olduğu tezini ileri sürmektedir. De facto olan durumun de jure olmasının anlamı yoktur. 

Adı geçen değişiklikler her iki taraf temsilcileri tarafından uzun uzadıya tartışıldığından ve bugün itibariyle YSK'ya yapılan itirazların neticesiz kalacağının fiilen belli olmasının ardından iç hukuk yollarının tüketilmesi sonrasından AİHM'ne müracaat dışında yapılacak bir şey kalmamıştır. AİHM'den muhalifler lehine bir sonuç çıkmış olsa bile bu kararların iktidar tarafından uygulanacağını zannetmiyorum. Hatta AİHM'nin statüsünün Türkiye tarafından askıya alınacağını düşünüyorum. 

Burada tartışmalara bir noktaya çekmek istiyorum. Her iki tarafta referandum sonucunu değiştirecek yöndeki irade sakatlıklarının var olup olmadığı ve böyle bir sakatlık var ise bu sakatlığın kabaca 2 milyon oy ve/veya %2'lik bir oy değişikliği üzerinde hemfikir durumda. 

Burada atlanılan nokta bence şu. Önceki seçimlere göre yüzde anlamında oy kaybına uğrayan iktidarı destekleyen kitle teorik olarak yüzde 48 olarak kabul edilmiş ve referandum değişiklikleri reddedilmiş olsa bile bu düşündürücü çoğunluk iktidarda olduğu için yine eski yöntemler ile ülkenin bir şekilde yönetilmesine vesile olacaktır. Burada rakamlara takılmaması kanaatindeyim. Önemli olan bu kitlenin gerçek anlamda demokrasi kültürüne sahip olup olmadığı yönündeki karşıt görüşün tezidir. Karşıt görüşün antitez yaratma konusundaki başarısızlığı, tezin hileli olduğu iddia edilen kısım haricindeki yüzde 48'lik kesimin başarısını oluşturmaktadır.  

Demokrasi ayıbı olarak tüm kesimler tarafından reddedilen 1982 Anayasası her iki tarafın işine gelen değişiklikler dışında aynı şekilde kalmaya devam etmektedir. Burada her iki tarafta sınıfta kalmıştır. Örneğin dokunulmazlıkların kaldırılması, seçim barajı tartışmaları bir türlü aşılamamıştır. 

Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri hakkındaki tartışmalara girmek istemiyorum ki bu durumda ben kendi dünya görüşüm ile çelişmiş olurum. Fırsatını bulsa bu maddeleri değiştirmek isteyecek bir kitlenin de varlığı da ortadadır. 

*                  *                 *

2016-2017 yılı uzay yolculuğunun Ay'a Seyahat sonrasındaki ikinci aşaması alan Mars Seyahatine kilitlenmiş durumda. Gerek uluslarlarası uzay platformu gerekse Hollywood buna yönelik çalışmalar üzerine mesai harcıyor, insanları dünya dışında yaşama fikren hazırlıyor. 

Bilindiği uzay çalışmaları kısa vadede (en azından yüz içinde) Güneş Sistemi dışındaki mecralara yolculuğu mümkün kılacak boyutta gelişmeleri sahne olamayacak ise de uzay çalışmaları, uydu iletişimi, meteorolojik çalışmalar, teflon gibi katma değeri yüksek getirisi olan çalışmalara önayak olmuştur.

Uzaya yönelik AR-GE çalışmaları milyarlarca dolarlık bütçeleri ile dünya dışı kalıcı yaşama kısa vadede önayak olamasa da dünyadaki yaşamı daha sürdürülebilir hale gelmesine katkıda bulunacaktır.

*                   *                     *

Dünya nüfusu günde 250.000 net artışa sahiptir. Çocukluğumda 50 milyon ülke nüfusu 80 milyona ulaşmıştır. Kırsal nüfusun azalması ile kentleri besleyecek kaynaklar kısıtla hale gelmeye başlamıştır. Kent nüfusunun artmaya devam etmesi ile kentlerde açlık ve susuzluğu yaşayacağımız günler çok uzak değildir. 

Dünya; nüfus artışı, sürdürülebilir yaşam, uzayda alternatif yaşam alanı kurma gibi çabalarına kafa patlatırken; toplumumuzun tartışma alanı mecliste kuzu sarması olan iktidar ile muhalefetin danışıklı siyaset tartışmaları ile boşa zaman kaybetmektedir. 

Alternatif yaşam planlamasının yapılmadığı zamanlar çok yakındadır. O günler geldiğinden yiyecek ekmek bulamayacağımız gibi içecek suyun da hangi saflıkta olacağı tartışmalıdır. 

Kısırdöngüsel tartışmaların aşılması dileği ile sağlıcakla kalın.