MEKSİKA KÜBA TURU
1.GÜN - İSTANBUL – MEXICO CITY
Rehberimizle İstanbul Havalimanında
buluştuktan sonra check-in işlemlerini tamamlayarak uçağımıza biniyor ve uzun
bir yolculuktan sonra Mexico City Benito Juárez Uluslararası Havalimanı’na iniyoruz.
Havaalanından otelimize transfer olarak
istirahate çekiliyoruz.
2.GÜN – MEXICO CITY TURU
Otelimizde kahvaltımızı
aldıktan sonra Zocalo Meydanı’na gidiyoruz. Bu meydan daha önce Texcoco Gölü’ndeki
adaların üzerinde kurulmuştur. Mexico City’nin eski adı Tenoktitlan olup burası
Aztek İmparatorluğu’nun başkentiydi.
Meydandaki dev bayrakta
görülen kaktüs üzerine konmuş ağzında
yılan olan kartal efsaneye göre o yılanı burada avlamıştır.
Zocalo Meydanı’nda Aztek uygarlığına
ait pagan tapınağın yerine bugün işgalci İspanyolların 16. Yüzyılda yaptığı katedral
görülmektedir. Katedralin hemen arkasında pagan Aztek tapınağının kalıntıları görülmektedir.
Meydanın diğer tarafında ise Milli Saray bulunmaktadır. Koloniyal mimarinin uygulandığı
şehirde . 57,600 m2’ yüzölçümü ile bu meydan dünyanın en büyük meydanlardan
birisidir.
Milli Saray’a girdiğimizde bizi
eşsiz güzellikte duvar resimleri karşılamaktadır. Bu duvar resimlerinin ressamı
önce öğrencisi daha sonra da genç karısı olan kara kalın kaşlı Frida Kahlo’nın
kocası Diego Rivera’dan başkası değildir.
Sanatçı bu duvar resimleri ile
mazlum Meksika halkının İspanyol ve
diğer işgalcilere karşı verdiği Kurtuluş Savaşı’nı betimlemektedir.
Rehberimiz eşliğinde bu
resimleri tek tek inceledikten sonra trafiğe kapalı Madero Caddesi’nde
dolaşmadan önce Amerika yerlilerinin bizdeki kurşun dökme ve kutsama adetini uygulayan yine bizim gibi zamanında
Şaman inancına sahip olan ve bugün hala inançlarını yaşayan şamanları şansınız
varsa görebilirsiniz.
Bir sonraki durağımız 1895
yılındaki nüfus sayımında kayıtlara geçen 453 Osmanlı Türkü anısına yapılmış
olan Reloj Otomano isimli saat kulesidir. Etnik olarak Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli
Araplar ve Yahudiler Osmanlı tebaası
olarak geldikleri için bugün hala orada yaşayan ve Türk olmayan bu insanlara topyekün
Türk denmektedir.
Reforma Caddesi’nde Mustafa
Kemal Atatürk’ün heykelini ziyaret ederek günün kalan bölümünü serbest zamanda
değerlendiriyoruz.
3. GÜN MEXICO CITY TURU
Otelde alacağımız sabah
kahvaltısından sonra dileyen misafirlerimiz Teotihuacan adındaki UNESCO Dünya Mirası’ndaki
antik kenti ziyaret edebilirler. Otelden yaklaşık 1,5 saat mesafede bulunan bu
antik kente giderken yol üzerinde dileyen misafirlerimiz kuzu tandır yiyebilirler.
Antik kente vardığımızda önce Jaguar Tapınağı’nı geziyoruz. Sonra Ay ve Güneş Piramitlerini
görmek için Ölüler Yolu’nu geçiyoruz. Bu piramitler inancı göre birer tapınak
olarak kullanılmıştır. Dileyen misafirlerimiz bu piramitlerin basamaklarına tırmanarak
gökyüzüne yaklaşabilirler. Dönüş yolunda
Katolik Meksika halkının hac merkezi olan beş kilisenin bir arada bulunduğu
Meryem Ana (Santa Maria de Guadalupe) Kiliseler Bölgesi’ni ziyaret ediyoruz. Ziyaretimiz
sonrasında otelimizde istirahate çekiliyoruz. Dileyen misafirlerimiz ünlü
Meksika Müzisyenlerinin bulunduğu Mariachi Meydanı’na gidip müzik-dans gösterisini
izleyebilirler.
Dileyen misafirlerim bugün
kalan zamanda Xochimilco Şehir Turuna katılabilirler. Xochimilco güzel bir
kanallar kasabası olup renkli tekneleri ve Mariachi Müzisyenleri ile ün
salmıştır. Tekne turunda lezzetli Meksika mutfağının bize sunulan menüsünün
keyfini çıkaracağız.
4. GÜN MEXICO CITY – CANCUN TURU
Kahvaltı sonrasında havalimanına
transfer olduktan sonra iç hatlar uçağı ile Meksika’nın en güzel plajlarının
olduğu Cancun’a uçuyoruz. Cancun Havalimanından otelime transfer oluyoruz.
Sahildeki oteliminiz kumsalında beyaz kum ve turkuaz renkli okyanusun keyfini
çıkartıyoruz.
5. GÜN CANCUN TURU
Otelimizde alacağımız
kahvaltıdan sonra dünyanın en güzel
antik kentlerinden birisi olan meşhur Ketsalkoatl (Tüylü Yılan) Piramiti’nin
olduğu Chichen Itza’ya gidiyoruz. UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan bu
kent milyonlarca turisti kendisine çeken bir cazibe merkezidir. 2007’de güncellenen Dünyanın Yedi Harikası’ndan
biri olarak kabul edilmiştir. Sadece ekinoks ( 21 Mart – 23 Eylül) tarihlerinde
ortaya çıkan merdivenlerindeki yılan gölgesini görmek için binlerce turist bu piramidi
ziyaret etmektedir. Rehberimiz eşliğinde diğer spor sahaları, şehir meydanları,
tapınakları gezdikten sonra yüzme molası için Cenote Obruğu’na gidiyoruz. Bu
obruk yeraltı suyu ile beslenmekte olup derinliği mevsimine göre 10 metre ile
20 metre arasında değişmektedir. Yüzme molası sonrasında otelimize doğru yola
çıkıyoruz.
6. GÜN CANCUN HAVANA
Otelimizde alacağımız
kahvaltıdan sonra Küba gitmek üzere havalimanına transfer oluyoruz. İşlemleri
tamamladıktan sonra 2 saatlik yolculuk sonrasında Havana’ya uçuyoruz.
Havana San Jose Havalimanı’na
iniyoruz. Misafirlerimizi tropikal iklim
sıcaklığı yüreğini dokunmuş gümrük memureleri karşılıyor.
Havaalanından lokal
rehberimizle otelimize gitmek üzere otobüse binerken 1960’lı yıllardaymış gibi
bir hisse kapılıyoruz.
Bizleri Karayipler’inin en
güzel adası yemyeşil Küba’nın flamboyan ağaçları karşılıyor. Türkçe’de ateş
ağacı olarak bilinen bu ağaçların kırmızı, beyaz, pembe renkleri
misafirlerimizi büyülüyor.
Yollarda kamyonların otobüs,
at arabalarının minibüs olarak kullanıldığı, sabanla tarım yapılan ve sayısı
30.bini aşkın ve hala çalışan 60 model geniş Amerikan arabalarının büyüsene
kapılıyoruz.
Havana şehir turumuza şehrin
en yüksek noktasında yapılmış olan Devrim Meydanı’nda Küba’nın Atatürk’ü diyebileceğimiz San Jose
heykelini ve Küba Bayrağındaki yıldızı görerek başlıyoruz.
Devrim Meydanı, ülkenin bütün
şehirlerinden gelen sendikalar, öğrenci grupları, devlet memurları ve tüm
Sosyalist Küba halkının sabah 04.00’te toplanmaya başlayarak geçit töreni
yaptığı yerdir. Her 1 Mayıs günü, Onbinlerce insanın “Ya Sosyalizm Ya Ölüm” haykırışlarını
duyar gibi oluyoruz.
Küba’nın kurucusu, özgürlük
savaşçısı, büyük filozof San Jose’nin Rosa Blanca (Beyaz Gül) şiirindeki devrimci, direniş ruhunu da göz ardı
etmiyoruz.
Cultivo una rosa blanca
En junio como enero
Para el amigo sincero
Que de da su mano franca.
Y para el cruel que me arranca
El corazón con que vivo,
Cardo ni ortiga cultivo;
Cultivo la rosa blanca.
San Jose
Ben beyaz gül yetiştiriyorum
Hem Temmuzda hem Ocakta
Bana dost elini veren
İçten arkadaşım için
Birlikte yaşadığım bu kalbimi
parçalayan
Acımasız için
Ne kengerotu ne de ısırganotu
yetiştiriyorum
Ben beyaz gül yetiştiriyorum.
San Jose
İspanyollar, İstanbul’un fethi
sonrasında İpekyolu’nu kullanıp, Türklere gümrük vergisi vermemek için,
Hindistan’a ve Çin’e deniz yoluyla ulaşmak istediler.
İspanya Kraliçesi Isabel (ki
Kristof Kolomb ile yasak aşk yaşağıdı rivayet edilir ) ve İspanya Kralı
Fernando Kristof Kolomb’a gemi ile hep batıya gidilirse Hindistan’a varılacağı
fikrini ve projesine destek verdiler.
Kristof Kolomb önce gemi ve
mürettebat bulamadı. En sonunda hapishanelerden mahkumları toplayarak; La Nina,
La Pinta ve Santa Maria gemileriyle meçhule doğru yola çıktı. Altı ay sonra gemide isyanlar başladı.
Kristof Kolomb’un Hindistan’a varma inancını kaybetmeye başladığı o günlerden
birinde martılar göründü. Bu martılar karaya yaklaştıklarının işareti idi ve
gemilerden büyük zafer ve sevinç coşkusu yaşandı.
Sonunda kara göründü ve
Bahamalar’da Guanahani’ye ayak bastılar. Önce burayı Hindistan zannettiler ve
buraya Hindistan ve yaşayan yerlilere Hindistanlı anlamına Indigenos (Indians)
adını verdiler. Günümüzde de Amerikan yerlilerine bütün dillerde Hindistanlı
denmektedir.
Cuba yerli dilinde büyük ada
anlamına gelmektedir. Yerlilerden Cuba! Cuba ! Cuba! İsmini duyan istilacı
İspanyollar sonunda Küba’ya vardılar.
İstilacılar, ilk yerleşim yeri
olarak, adını Kabile reisinin kızı Havana’dan alan, Küba’nın bugünkü başkenti
Havana’yı seçtiler.
Havana, İspanyol istilacıların
Amerika kıtasında ilk ve terk ettikleri son kaledir.
Küba iklim ve toprak kalitesi
itibariyle dünyanın en iyi puro tütünlerinin yetiştiği yerdir. Tanrının bir
lütfu olan bu coğrafyada, bir cennet bahçesinde şeker kamışı tarlalarında,
yerlilerden verim alamayan İspanyol istilacılar, Afrikalıları çalıştırmak üzere
getirdiler. İşte Küba’da var olan kültürün ilk tohumları atıldı yaklaşık 500
sene önce atılmış oldu.
Kuzey Amerika’daki ayrımcı
politikalardan farklı olarak, Küba’ya köle olarak getirilen Afrikalılar,
İspanyol istilacılarla entegre oldular. Afrikalıların çocukları ile İspanyol
istilacıların çocukları Flamboyan ağaçlarının altında oynarken birbirlerine
aşık oldular. Ateş ağacı aşk ağacına dönüştü. Kölelerin sahibi olan burjuva
aileler bu aşklara engel olamadılar. Küba’da, Kolombiya’da, Venezuela’da melez
bir ırk ortaya çıktı. Nüfusunun
yarısından fazlası melez olan bu halk bugün dünyanın Buena Vista Social Club
müzik Cemiyeti ile Celia Cruz, Omara,
Maria Teresa Vera, İbrahim Ferrer olarak bilinen ses sanatçılarını yetiştirdi.
Bu topraklar, Küba’nın
tanınmasında önemli rol oynayan dünyaca ünlü balerin Alicia Alonso’yu da
yetiştirmiş olup onun ismi gençlik iksirine adını vermiştir. Dünyaca ünlü
tanınan, aranan ve aylarca öncesinden sıra beklenerek temin edilen bu cilt
bakım ürünlerini de bir marka haline gelmiştir.
Havana gezimize Devrim
Meydanı’nın sonra, Miramar mahallesinde devam ediyoruz. Küba Devrimi öncesinde Amerikalı üst gelir
grubunun yaşadığı bu mahallede bugün de büyükelçilik binalarını bulunduğu
mevcuttur. Adeta saray yavrusunu andıran bu binalar büyük bahçelerin üzerinde
kuruludur. Bu saray yavrularında halen Amerikan üst gelir grubunun ihtişamlı
yaşamından izler taşımaktadır.
Modern Havana’nın yeni
mahallerinden olan Vedado’yu geçtikten sonra Malecon ismindeki kordonboyunda
ilerleyerek San Francisco meydanına geliyoruz. Bu meydan ana rıhtımın ve gümrük
binasının da yer almış olduğu en eski meydandır. İsmini 16.yy’da inşa edilmiş
olan katedralden almış olan bu meydanda yer alan ticaret ve borsa binasının
çatısındaki bronzdan tüccarların tanrısı Hermes heykelini de gözden
kaçırmıyoruz.
San Francisco Katedralin
önünde bulunan heykeli El Caballero de París’in sakalı ve ayağı ile poz vererek
fotoğraf çektirmeyi unutmuyoruz. Kahramanız sosyal medyanın olmadığı o dönemde
fenomen olmuş biri olup heykeli dikilmiştir. Efsaneye göre kendisi zengin bir
tüccarken iflas edince borçlarını ödeyemeyip hapse düşmüş, akıl sağlığına düçar
olmuş, hapisten çıktıktan sonra meydanda elinde gazetelerle bir ileri bir geri
volta atarken fenomen olmuş biridir.
San Francisco meydanından
yürüyerek Mercaderes Caddesi boyunca ilerleyerek, trafiğe kapalı eski havana
sokaklarında La Plaza Katedral, La Plaza Vieja , La Plaza de Armas
meydanlarında kayboluyoruz.
Zamanında Kristof Kolomb’un
kemiklerinin İtalya’ya kaçırılmadan önce mezarının bulunduğu La Plaza
Katedral’ı ziyaret ettikten sonra Ernest HEMINGWAY gibi ünlülerin de içtiği
Mojito’yu La Bodeguita del Medio’da içmeyi unutmuyoruz.
La Plaza Vieja’ya gidiyoruz.
Bu meydanda Yoruba dinine mensup falcılarda fal baktırıyoruz ve tipik Küba
kıyafetlerini giymiş Küba kadınları ile fotoğraf çektiriyoruz. Meydandaki
çeşmeyi gördükten sonra Obisbo caddesine doğru yürüyoruz.
Türkiye’den getirmiş olduğumuz
hediyelik eşyaları çatkapı Kübalı ailelerin evlerini ziyaret ederek veriyoruz.
La Plaza der Armas Meydanı’nda
başlayan ve El Parque Central Meydanı’nda biten; İstiklal Caddesi’ni andıran
araçlara kapalı yaya yolunda restoranlar, kafeteryalar, İlkokul binası, eczane
ve Kübalıların karne ile alışveriş yaptıkları bakkalları görüyoruz. Bu cadde
üzerinde Mercaderes Sokağı’nın başlangıcından Ambos Mundos Otel’in 511 numaralı
odasında Ernest HEMINWAY’ın odasını görmek mümkün. Vaktiniz olduğunda bu otel
terasında Havana Club romu ile yapılmış Daiquiri içebilirsiniz. Ama ben daiquiri’yi
Ernest HEMINWAY’in içtiği yerde içmek istiyorum derseniz Obisbo Caddesi’nin sonuna kadar yürüyüp
Florida Bar’a uğrayabilirsiniz.
Hemen önünde El Parque
Central, New York Central Park’a öykünmüştür. Parkın hemen karşısında Alecia
Alonso El Teatro Nacional – Milli Tiyatrosunu görebilirsin. Bu tiyatronun
yanında Otel Inglatera ve diğer tarafında Capitolio Parlamento binasını görmek
mümkündür. Parlamento binası Beyaz Saray’ın kopyası gibidir.
El Parque Central’den denize
doğru yürüdüğünüzde El Paseo Prada yürüyüş yolunu takip ettiğinizde bugün
Devrim Müzesi olan Başkanlık Sarayı’nı görebilirsiniz. Devrimden önceki son
başkan Batista buradaki odasından kaçmış ve Fidel Castro’da devrimi yaptıktan
sonra bu başkanlık sarayının balkonunda konuşma yapmıştır. Bu müzenin
bahçesinde 1959’da Fidel Castro, Raul Castro ve Che Guavera, Cienfuegos ve
devrimcilerle toplamda 81 kişinin Meksika’dan Küba kıyılarına ulaştığı Granma
adlı tekneyi görebilirsiniz.
Malecon Kordonbuyuna ulaşınca
karşımızda El Moro Kalesi’ni görmekteyiz. Eski Havana Şehir Limanı işte bu
halicin içinde kurulmuştur. Bulunduğumuz bu nokta halicin Atlantik Okyanusu’na
açılan ağzıdır. Bu noktadan halicin diğer tarafına doğru yürüdüğümüzde
Atatürk’ümüzün Heykelini göreceğiz.
Heykel bir parkın içinde
bulunmakta olup bu park da diğer dünya liderlerinin ve düşünürlerinin
heykellerini görmemiz mümkündür. Fidel Castro tarafından yapılmış olan bu parka
Atatürk’ümüzün heykeli devrimci, ilerici bir düşünür olarak uygun görülmüştür.
Atatürk’ümüzün heykelini
gördükten sonra araçla, denizin altından bir tünelden geçerek halicin diğer
tarafındaki El Moro Kalesi’ne ulaşıyoruz. Oradan “Sana bir tepeden baktım Aziz
Havana” diyerek fotoğraflar çekiyoruz.
Aynı zamanda ananas kabuğunda
pinacolola kokteyli içmeyi ihmal etmiyoruz. Yol üstünde vaktimiz olursa Che
Guavera’nın ofis olarak kullandığı binayı görmek de mümkündür. Biraz daha
ileride de beyaz renkli Hz. İsa heykeli karşımıza çıkmaktadır.
Araçla San Jose hediyelik eşya
kapalı pazarına gidiyoruz. Orada isteyenlere Kübalı sanatçıların yağlıboya
eserlerini ve ayrıca el yapımı hediyelik eşyaları alma ve siparişlerin
tamamlama fırsatı sunuyoruz.
Bir Küba klasiği olan üstü
açık Amerikan arabaları ile şehir turumuza devam ediyoruz.
Malecon’dan Capitoljo binasını
görüp Çin Mahallesi’ni geçip tekrar Malecon’a bağlanıp Havana Centro, Vedado ve
Miramar bölgelerini görüp otelimize varıyoruz.
Otele vardığımıza akşam
yemeğini dünyanın en sanatçılarını yetiştirmiş olan Boena Vista Social Club
müzik cemiyetin program yaptığı 200 yıllık tarihi handa mükemmel canlı müzik
eşliğinde yiyoruz. İçtiğimiz Havana Club romu ile yapılmış daiquiri,
pinacolada, cubalibre, mojito kokteyllerinin bize vermiş olduğu rehavetle ve
içtiğimiz dünyanın en iyi Küba purolarının dumanında dans eden çiftlere eşlik
ediyor ve kendimizden geçiyoruz.
7. GÜN VINALES HAVANA
Otelde kahvaltıdan sonra
araçlarımıza binerek Pınar del Rio şehrine doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 2 saat sonra mola verdiğimiz nokta Cuba’da
toplam 28 çeşidi olan palmiyelerin en ilgincini sadece burada olan endemik
hamile palmiye ağaçlarını görüyoruz. Burada isteyen misafirlerim yine
pinacolada kokteylini ananas kabukları içinde alabilirler.
Moladan yaklaşık bir saat
sonra Vinales Vadisi’ni kuşbakışı gören ve asırlık flamboyan ağaçlarının ki
bunlar çınar ağaçlarından daha fazla gölge veren ağaçlar olup bizleri hayretler
içinde bırakıyor.
Milyonlarca yıl önce
denizaltındaki mağaralarda oluşmuş kare şekilli dağları görmekteyiz. Yeşilin
bin bir tonunu gördüğümüz Vinales Vadisi bizleri bu gösteriyi yapmak için
milyonlarca yıl hazırlık yaptığını ve iyi ki buraya geldiniz dercesine doğanın
mucizesi ile baş başa bırakıyor.
Fotoğraflarımızı çektikten
sonra önce La Cueva’de Indigenas Mağarası’nı ziyaret ediyoruz. Bu mağaranın
girişinde şeker kamışını portakal sıkar gibi suyunu çıkartan Kübalı melez
kadınların elinden içmeyi unutmuyoruz.
Mağara’da sarkıt ve dikitleri
gördükten sonra mağara içinde var olan yeraltı nehrinde botlarla kısa bir tur
yapıyoruz. Bu mağarada botun kaptanı bize elindeki lazer ışıkla ve fenerle
deniz yıldızı, Kristof Kolomb’un üç gemisini ve şampanya şişesini ve benzeri
figürleri gösteriyor.
Mağaradan çıktıktan sonra
güzel bir açık hava restoranında fırında Küba usulü yapılmış tavuk ve aynı
zamanda salata ve Küba tatlısından oluşan menüyü alıyoruz. Yemekten sonra Küba
Kahvesi içmeyi ihmal etmiyoruz. Kahvenin yanında Küba purolarını da
tüttürüyoruz.
Küba puro tütünlerinin
yetiştirildiği 15 dakika mesafedeki çiftliğe ulaşıyoruz. Orada dünyanın en iyi
tütün yapraklarının yetiştirilmesi, fermantasyonu ve sarımını, istiflenmesi ve
satışı konusunda bilgi alıyoruz. İsteyenler buradan birinci elden puro
alabilir. Sahir günlerinde denk gelirsek Pınar Del Rio Şehrinin merkezindeki
puro fabrikasına uğruyoruz. İşte orada bu efsane olmuş bacaklarına puro saran
Kübalı güzel kadınları puro yaparken görüyoruz. Bu fabrikada çalışan kadın
işçiler dünya klasiklerini ve klasik müzik eserlerini radyodan
dinlemektedirler.
Çiftlik ziyaretimiz sonrasında
Mural de la prehistoria rotayı çevirip 180 x 120 metre ölçülerindeki dağın
yamacına yapılmış resim önünde fotoğraflar çekiyoruz. Bu resimde Küba’nın
meşhur mavi ve kırmızı renkli salyangozlarını ve yine Küba’daki coğrafyanın paleotik dönemden bugüne
evrilmesini anlatan evrim teorisini simgeleyen dinazor ve insan figürlerini
görüyoruz. Fidel Castro’nun ricası ile arkadaşı ve aynı zamanda üniversite
profesörü Leo Vigildo Gonzales Morio ve
60 öğrencesinin 1961 yılında tamamlamış oldukları muhteşem bir resim bizi
farklı dünyalara götürüyor.
Günün sonunda otelimize
dönüyoruz. Biraz istirahat ettikten sonra Tropicana Show’a gidiyoruz. Bu Show
1934’ten beri kesintisiz devam etmekte olup Küba’nın ABD tarafından cennet
bahçesi olarak Hollywood filmlerinde defalarca gösterilmiş 200 kişiden fazla
ekibiyle muhteşem bir gösteri ve müzik ziyafetini alıyoruz. Bu gösterinin
sonunda isteyen misafirlerimiz piste çıkıp Küba müziği işliğinde salsa
yapabilirler. Gösteriden sonra otelimize dönüyoruz.
8.GÜN TRINIDAD
Küba’nın en güzel
noktalarından biri olan Trinidad’a yola çıkıyoruz. Havana’dan yola çıktıktan
sonra yaklaşık 3 saat sonra Santa Clara şehrine varıyoruz. İşte bu şehir Che
Guevara’nın şehri olarak bilinir. Bu şehirde Che Guevara Batista’nın askerleri
ve mühimmatı ile dolu olan treni devirmeyi başararak 26 aylık özgürlük
savaşının kırılması görmekteyiz. Che Guevara Batista tarafından gönderilen
yüzlerce askerin ve vagonlar dolusu mühimmatının olduğu treni dozerle raylarını
bozarak devirip ve ele geçirmeyi başardı.
Bu kırılma anı sonrası Batista Dominik Cumhuriyeti’ne kaçtı ve devrimciler
savaşı kazandı. Santa Clara Che Guevara
Anıt Mezarınında bulunduğu bu müzede Che Guevara’nın kişisel eşyaları ve
fotoğraflarını görebiliyoruz. Diğer bölümmde Che Guevara’nın Bolivya’da
mücadele verdiği 28 silah arkadaşının mezarını görmekteyiz.
Yaklaşık 1,5 saat sonrasında
Trinidad şehrine varıyoruz. Şehre vardığımızda bizi Arnavut Kaldırımı yollar ve
1960’ların Amerikan arabaları, at arabaları karşılıyor.
Öğleden sonra bizim için özel
olarak hazırlanmış Casa Particular ismi verilmiş olan Kübalı ailelerin
hazırlamış olduğu evlere yerleşiyoruz. Akşam yemeği için Trinidad’ın en meşhur
meydanı olan La Plaza Major’a gidiyoruz. Oradaki açık hava restoranlarında
yemek yiyoruz. Meydanda çok çeşitli restoranlar ve açık havada canlı müzik
yapılan, kocaman oturma olanı olan bir bar görmekteyiz. İsteyen misafirlerimiz
Buena Vista Social Club müzik cemiyeti tarafından işletilmekte olan bu barda
içkilerini yudumlayabilirler.
Trinidad Meydanı’nda var olan
eski şeker tüccarlarına ait saray yavrusu evleri sabaha bırakıp La Chancancara
Barına gidiyoruz. Devrimcilerin dağlarda dar imkanlar ile ürettikleri Rom, bal
ve limondan üretilen bu içkiyi canlı müzik eşliğinde tadımlıyoruz. Hediyelik
eşya pazarını gördükten sonra Joruva dinine mensup insanların ibadet yerlerini
ziyaret ediyoruz. Burada İspanyolların etrafından ilk ayin yaptıkları ağacı
görmekteyiz.
9. GÜN TRINIDAD HAVANA
Sabah kahvaltısından sonra
Cien Fueros şehrine doğru yol alıyoruz. Yolumuzun üzerinde ellerinde para
yoldan geçen arabalara uzatan insanlar göreceksin. Bu insanlar sosyalizm ile
birlikte artık paraya ihtiyaç olmadığını ve bu paralardan kurtulmak için sizlere
verdiğini düşünebilirsiniz. Ne var ki toplu taşımanın neredeyse olmadığı bu
ülkede, ekonomisi ambargolar nedeniyle kısıtlanmış olan Küba halkı, bu cennet köşesini bir ucundan diğer ucuna; ata arabasıyla, kamyon sırtında yolculuk
yaparak bir şekilde çözüm bulmaya çalışırken, gururlu milletin bir ferdi olarak
otostop ile değil parasını vererek seyahat etmeye çalışmaktadır. Küba’ya
sezonunda giderseniz yolun üzerinde tezgah açmış yerli çiftçilerden kovasını 1
Euro’ya mango almanız mümkündür. Bu yolculuğumuz esnasında gerek köylerin gerek
kasabaların içinden geçerken evlerinin önünde oturan misafirperver, güzel
yürekli insanların sokak kültürünü göreceksiniz.
Bir taraftan çiftçilikle
uğraşıp fiziksel bir emek sarf etmek suretiyle hayata tutan
Kübalı köylü kadınlarının
şehir kadınlarını aratmayan makyajlı, güneş gözlüklü ve alım kıyafetleri
misafirleri kendilerine hayran bırakacaktır.
Cien Fueros’ta iki sonra
varıyoruz. Şehre girişinden itibaren bizi 150 yıl önce yapılmış geniş bulvar karşılıyor. Bu keyifli
karşılamadan sonra bu kasabada doğmuş ve daha sonra dünya çapında meşhur olmuş
olan Benny More’ın heykelini görüyoruz.
Oradan La Plaza Major şehir
meydanındaki Theatre Tomas Terry’yi ziyaret ediyoruz. Bu tiyatro ismini aldığı
hayırsever Tomas Terry tarafından 19. Yüzyılda yaptırılmıştır.
Küba’da beyaz ırkı
fazlalaştırmak için İspanyollar tarafından davet edilen Fransız göçmenlerin
yapmış olduğu binalar, bugüne Küba’da ayakta kalmış tek Fransız ekolüne sahip
yerleşim olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Paris’teki Arch de
Thiomphe’nin bir kopyasını burada görebilmekteyiz.
La Plaza Major meydanında el
sanat eserlerinin satıldığı bir pazar bulunmaktadır. Bu pazarda hem Trinidad
hem de Havana San Jose pazarlarından olduğu gibi Küba’ya has “Çin’de üretilmemiş”
el sanatkarı Luis Usta’nın ahşaptan el yormadı ve göz nuru yapmış ve boyamış
olduğu Amerikan Arabaların maketlerini almayı kesinlikle unutmayın. Bu arabaların Küba’daki Luis Usta dışında ve
dünyada eşi benzeri olmayan ve başka yerde bulunmayan nadide eserler olduğunu
hatırlatırız.
Bir sonraki durağımız Palacio
de Valle. Deniz kenarına kondurulmuş bu sarayın terasında misafirlerimizle
Havana Club Romundan yapılmış limonatayı denizden gelen tropikal meltem
esintilerinin eşliğinde yudumluyoruz. Bu saray dünyada damadını en çok seven
kayınpeder benim diyen zamanın ünlü tüccara Celestino Caces tarafından ünlü
İtalyan mimar Alfredo Colli yaptırılarak damadına hediye edilmiştir. Daha önce
İspanya Granada’yı ziyaret etmiş olan misafirimizin muhakkak görmüş oldukları
El Hamra Sarayı’ndaki Mağribi mimari uslup binlerce kilometre ötedeki bu
villada karşımıza çıkacaktır.
Cien Fuegos’dan yolculuğumuza devam edip Havana’daki otelimize varıyoruz.
10. GÜN HAVANA
Serbest zaman ve havaalanı transferi ve Havana’dan İstanbul’a dönüş