18 Nisan 2015 Cumartesi

Aşk Cinayeti, Entrika, Hepsi Burada

Kız 14 yaşında erkek 16. İkisinin de yaşı evlilik için tutmuyor. Hani o dizi filmlerde izlediğimiz feodal yapının Anadolu versiyonu olan aşiretler ya işte orada feodalitenin merkezi olan surların içindeki şehir yaşamı gibi aşiretin mensubunun da aşiret dışında yaşaması mümkün değil.

Surların dışına kaçışan birlikte kız ve erkek hayat mücadelesini vermeye çabalayadursunlar yıllar geçiyor. Peki sonuç ne? 

Aslında sonuç başka belli dışlanmanın dışında kadın ortadan kaldırılıyor. 

Kız ve erkek birbirlerini seviyorlar. Kast sistemi içinde denk olmadıkları için kız kaçırılarak yuva kurulmaya çalışılıyor. Aslında problemler silsilesinin ilk ve en zayıf halkasındayız. Ailelerin rızası alınmadan meydana gelen bu birliktelikle kalpler kırılıyor. Dımdızlak iki genç sudan çıkmış balık gibi çırpınıyorlar umutsuzca. Belki biri gelir onları doğal yaşam ortamı olan suyun içine atar diye. 

Bir kere kaçma ya da kaçırılma oldu mu dönüş yok artık. Kızın zaten geri dönme şansı yok. Erkek için olsa olsa elinin kiridir kaçırdığı kız. Yenisi sokaklar kaynıyor onun için üstelik eskisi bitmeden aynı anda birden fazlasını idare etmesi caiz hatta övünülecek bir şey gibi anlatılıp durur nesilden nesle. 

Hemen kıza bir düğün yapılır. Kızın ailesi düğüne gelmez. Damadın ailesi hayvanlarını, traktörünü satar düğün yapar. Hem gösteriş için hem de oğullarının namı yürüsün diye. Aradan kısa bir süre sonra çocuk dünya gelir. 

Evlilik imam nikahlı olduğu için hastanede doğum yaş küçüklüğü nedeniyle sıkıntı. Damat bey küçük yaşta çocuğa cinsel istismar suçundan yargılanacak gelin hanım şikayetçi olmasa bile.

Bebek, doğumdan sonra sıkıntıya sebep olması diye doktorların kaba doğum tabir ettikleri şekilde evde ebe vasıtasıyla doğurtuluyor. Tahmin edileceği üzere çocuk nüfusa kaydedilmiyor. Yaşar ne yaşar ne yaşamaz misali çocuk okula başlayacak çağa gelene kadar kimliksiz dolaşıyor. Zaten yaşamasa da arkadan gelen çocuk ölen kardeşinin kimliği ile hayatına devam ediyor. 

Her şey çok güzel gitti ve hükümet nikahı yapıldı. Kızımızın doğurduğu bebeğin yüzü suyu hürmetine sular duruluyor ve kız anne ve babası ile barışıyor. 

Delikanlı köy meydanındaki kahvede boş zamanlarını doldururken kızımız kayınvalidesi ile sırtındaki kundaktaki çocukla harmana gidiyor. Zaten Anadolu kadınını mücadelesi romanlara sığmaz. 

Hani tarih tekerrürden ibaret ya küçük kız bebek büyüdü serpildi o da annesi gibi kaçıyor. 

Geriye dönelim. Kız daha serpilmesin. Devlet zoruyla küçük kız okula başlıyor. Bir an önce büyüse de kızı eversek. Sanki kız biraz beklese evde kalacak. Zaten şansı yok. Ya dayısının oğlu ile evlendirilecek ya da köy ağasının oğluna başlık parası karşılığı satılacak. Köy ortamında el değmemiş kız kavramına tam uygun. Yaşı da geldi geçiyor zaten. Anneannesi de 14 yaşında evlenmişti. annesi kaçarak evlenmişti. 

Herşey çok güzel gitti. Sorumluluklar artmaya başlıyor erkek için. bir bakıyoruz toprak artık doyurmamaya başlıyor aileyi. Büyük şehre göç kaçınılmaz hale geliyor. 

Bavullarını sırtlayarak İstanbul'a göç ediyorlar. Gecekondu şansları varsa bir yer çeviriyorlar. Zaten çevirmeyen adama enayi gözüyle bakılıyor büyük şehirde. İmalat sektöründe bir işi giriyor erkek. Kadında konfeksiyon atölyesinde çalışıyor. Bir bakmışız çocuklara da komşunun kızı bakıyor. 

Hayat şartları büyük şehirde daha da ağırlaşıyor. İki kişi çalışıldığı halde bütçe açık vermeye devam ediyor. Köyden tarhana gelmiyor artık. Zaten kurak geçiyor, bağdan bahçeden bir şeyden hak sahibi olunamıyor. Seçim zamanları dışında köye giden de yok artık. Eskiden Almancı Mercedes arabası ile tepesinde tüy olan fötr şapka ile gelirdi köye ve havasını atardı. 

Paralar yetişmeyince isteklere ket vurulmaya başlanıyor. Eşler arasında takışma başlıyor. Erkeğin uğrunda hayatını feda etmeye adadığı eşine artık düşman gözüyle bakmaya başlıyor. Çocuk okulda bir taraftan cep telefonu istiyor diğer taraftan X marka spor ayakkabı. Olmuyor olmuyor bir türlü para yetişmiyor.

Kadın kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor gidiyor kredi çekiyor, eşine iş kuruyor gerekirse kendisi bulaşıkçılık yapıp ufak çapta bir yemek işi kuruyorlar. Ama nafile, erkeğin gönlü artık şehirli kızlarında. Diğer taraftan kahveye alışıyor. Kumarda ütülüyor. Para yok, cep delik cepten delik. Gelen para da gidiyor zaten. 

Erkek evi terk ediyor. Kadın çocuğuyla yapa yalnız. İlk bir kaç hafta komşu desteği ile ayakta kalıyor. Sonra eşini yalvar yakar geri getirtiyor. Yine düzeltme çabalara ama erkek alışmış gözü başka kümesteki tavuklarda. 

Horoz kartlaşıyor ama hala hareket halinde çevresine saldırıyor. Para batırıp duruyor. Kadın çaresiz temizlik işlerine giderek ekmek parasını çıkarmaya çalışıyor. 

Çocuk okuyor üniversitenin ismi duyulmamış iki yıllık bir bölümünden mezun iş arıyor. Diğer taraftan onun da bir kız arkadaşı var. Evlilik diye bir hayal yok. Sadece zaman geçiriyorlar. Zaten amaçta yok. Amaç olmadıktan sonra nasıl yaşadıklarını annenin aklı bir türlü cevap bulanıyor. 

Çocuk kendi çarkını döndürmeye çalışırken anne merdiven silmeye devam ediyor. Peki nereye kadar?  Bu sefer kendi başına buyruk çocuğunun vasıtasıyla anne babayı affediyor yeniden eve alıyor. Kadının her davranışı kıskanç erkeği çıldırtıyor. Para gelirken kadına saygı duyarken bel fıtığından her işi gidemeyen kadının çalışmamasını istemekte ayrı bir tezat oluyor erkek baba modeline. 

Bağırmalar, çağırmalar, gizliden gizliye psikolojik savaş ile kadın içten içe erimeye başlıyor. Sığınmak için bir liman ararken aşçı olarak bir markette çalışmaya başlıyor. Erkek Antalya'ya çalışmaya gidiyor. Gidiş o gidiş. Hafta da bir oğlunu arıyor. Anne oğul ile birlikte ise kadının sesini bir dakikadan daha kısa süre dinliyor. 

Erkek Antalya'da dost hayatı yaşamaya başlamış. Ademi yoldan çıkarıp yasak meyveyi yedirten bir Havva'sı var. Havva entrikalar ile Ademi yoldan çıkarmaya başlıyor. Bir tane evlilik dışı çocuk yapıyor. Baba bu çocuğu resmi nikahlı olan eşinin üzerine yapıyor. Kadının çocuktan haberi yok. Bir başka iş için nüfus kaydı aldığından yeni bir çocuğunun (!) var olduğunu öğreniyor. 

Hangi kadın bunu kabul eder derken isyan artık doruk noktasını çıkıyor. Kadın çıldırıyor artık. Hayatından bıkmış olduğu bir noktada erkeğin İstanbul'a geldiği zamanda yüz yüze geliyorlar. Erkek kadının üzerine yürüyor. Kadın kaçıyor evini bırakıp başka yere gidiyor. Kadın kurtulmak istiyor kurtulamıyor. Devlet korumasına giriyor. Derken aşkının tahriki ile erkek eşini bulup öldürüyor. Polis katil kocanın ifadesini alıyor. Neden öldürdün sorusunun cevabı ise çok trajikomik; namusumu temizlemek için.

Kadına karşı şiddet bilinenin aksine üniversite mezunu evli çiftlerde daha fazla. Kadının korunmasına dair mevzuat artık resmi nikahlı eş dışındaki bireylerden gelebilecek tehlikelere karşı da koruma sağlıyor. Peki bu koruma kararını nasıl ifa edilecek. Koca 40.bin nüfuslu mahalleyi iki ayrı araba ile dolaşarak devriye atan polis mi bu korumaya sağlayacak yoksa katil adayı babaya çocuk mu engel olacak  ya da muhtarın azası mı?

Ben izlemiyorum ama akşamları insanlara esir alan dizilerde benzer hikayelere izleye izleye kocalar kadınlarını öldürmeye başladı. Zaten ekonomik olarak daralmış olan İstanbul sakinine propaganda yaparmış gibi şiddet içerikli dizileri izlettirir iseniz olacağı bu zaten. 

Bir avukat olarak işimi gücümü bırakıp elimde bir silah kadının kapısında  fedailik mi yapacağım kadını korumak için. O kadarda değil artık. 

Kız kaçırma ile başlayıp cinayetle biten bir İstanbul Trajedisi izlediniz. Senaryo güncel hayatta sık rastlanılan türde.  Belki film teklifi bile alabilirim. 

Bilgi paylaştıkça güzel. Yazıyı paylaşmayı unutmayın. Saygılarımla



ve merak ettiğiniz pek çok konuya eski ve yeni site haritası bölümünden ulaşabilirsiniz. Cevabına bulamadığınız sorularınızı okuduğunuz yazının alt tarafındaki yorum bölüme yazı yazarak sorabilirsiniz veya iletişim bölümünden e-posta ile ulaşabilirsiniz.