29 Aralık 2012 Cumartesi

Uzay Turu

İlkokuldaki bize izlettikleri güneş sistemi konulu belgeselde uzayın büyüklüğüne dair mikro ölçekli kıyaslama beni o kadar çok etkilemiş ki uzay denildiğinde ilk bu belgesel aklıma gelir. 

Belgeselde başta güneş olmak üzere güneş sistemindeki gezegenler tanıtılıyor, cisimler belirli bir ölçek dahilinde küçültülerek mesafeler anlatılıyordu. 

Belgeselin sonuna doğru, şimdilerde sınıflandırma dışına çıkarılmış olan Pluton'a ulaşmak için  o kadar büyük bir mesafe aşılmıştı ki belgeselin sunucusu araba ile kilometrelerce yol yaparak Pluton'un küçültülmüş ölçeğine ulaşmıştır. 

Uzayda mesafeler ışık hızı ile ölçülüyor. Bir ışık saniyede 300.000 kilometre hızla ilerliyor. 

Dünya - Ay mesafesi, yaklaşık 1 ışık saniyesidir. Saatte 100.km hızla hareket eden bir araba ile hiç durmadan aya gidebilsek bu yolculuk 3.000 saat başka bir deyişle yaklaşık 125 gün sürerdi. Aya baktığımız da 1 saniye önceki halini görüyoruz.

Güneş ile Dünya arasındaki mesafe yaklaşık 150.000.000.km' dir. Hiç durmadan gidebilen arabamız ile bu yolculuk yaklaşık 62.500 gün sürerdi. 171 yıllık bu yolculuk 3 nesil sürerdi. Aynı mesafeyi ışık 8 dakika 31 saniyede aşıyor. Gözümüzü alan güneş ışını belki 8 dakika 31 saniye önce sönmüş olabilir. 

Güneş ile Dünya arasındaki mesafe 1 Astronomik Birim (AB) olarak ifade ediliyor. Güneş ile Pluton arasındaki mesafenin 38 AB olduğu öğrendiğimizde gözlerim fal taşı gibi açıldı. Güneş Sistemimizin çapı yaklaşık 200 AB.

Güneş Sistemimizin de içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi 100.000 Işık yılı çapında.
  
Mesafeler arttıkça astronomide uzaklı birimleri de değişiyor. Parsek bu birimlerden biri. 1 parsek yaklaşık 206.265. AB=3,26 Işık Yılı. 

Dünyadan uzaklaşmaya devam ediyoruz. Güneş Sisteminin dışına Kuiper Kuşağı çevreliyor. Çapı 100 kilometreden büyük olan 70.binden fazla cismin varlığı büyüklükleri uzayla aramızda ince bir sis tabakasına sebebiyet veriyor. 

Hızımızı birden ışık hızına arttıralım. Uzay aracı saniye de 300.bin km. hızla ilerliyor. Başka bir değişle saatte 1.080.000.000.km hızla ilerliyoruz. En yakın güneş sistemine yolculuğumuz bitmiyor. Güneş sisteminden hızla uzaklaşıyoruz ama güneş hala çok yakın. Yol git git bitmiyor. Hızı arttırmadan aynı hızla devam ediyoruz. Güneş sistemine en yakın yıldız sistemine ulaşıyoruz ve karşınızda Alpha Centauri yıldız sistemi. 

Alpha Centauri'ye yolculuğumuzu ışık hızı ile yapmış olmamıza rağmen yolculuğumuz 4,4 ışık yılı sürdü. Dile kolay 4,4 yıl. Yola çıkarken yeni doğmuş olan bir çocuk bu yolculuktan döndüğümüzde ilkokulda olacak. Bu sistemde 2 yıldız var. Birbirine uzaklığı 25 Astronomik Birim olan Alpha Centauri A ve Alpha Centauri B'nin birbiri çevresindeki dolanımı 80 sene sürüyor. Bu sistemin içinde 3. yıldız olan Proxima Centauri  (Alpha Centauri C) dünyaya en yakın yıldız,  4,22 ışık yılı ile Güneş Sistemine en yakın olan yıldız. 

Şimdi hayal kurmayı bırakıp yolculuğumuza ışık hızındaki aracımız ile değil Voyager 1 uzay aracı ile başlayalım. 815 kiloluk bu insansız araç ile yapılacak yolculuk saatte 17.043 kilometre hızla olacak. İnsanlık şayet bu aracın içinde seyahat edebilmiş olsa idi bu yolculuk 73.775 yıl sürecekti. 922 nesil. Ortalama insan ömrü 80 yıl. Bu sadece gidiş yolculuğu. 922 nesilde dönüş yolunda yaşamış  olsa. İnsan aklına sığmıyor. Bu gidiş dönüş uzay yolculuğundaki tüm kayıtların tutulduğunu hayal edin. 922 nesilin uzay yolculuğundaki soy ağacı, yaşadıkları, yedikleri içtikleri, teknolojik gelişimleri, yaptıkları ettikleri herşey. Bu uzay kolonisinin tek başına yaşadığı Dünyalar Tarihinde ayrı bir yere sahip olacak. 

İnsan Uzay'ın farkına vardıkça Uzay'ın gizemini araştırdıkça Dünya'nın kumsaldaki bir kum tanesi gibi olduğunu anlıyor. 

Yolculuğumuzu yine hızlandıralım. Yakın yıldızlar dizine ulaşmaya çalışalım. Güneşimize 5 Parsek (16,3 Işıkyılı) mesafedeki bu yolculuğumuz esnasında  Güneşimizle birlikte 50 yıldız sistemi ile 65 yıldız ve 4 kahverengi cüceyi görmüş olacağız. Kahverengi Cüce yıldız ile gezegen arasındaki bir cismi ifade ediyor. Muhtemelen yıldızdan kopan bir parça, akkor halinde yanmaya devam ediyor. Ama yıldızın etrafında belirlenen yörüngesi dahilinde hareket halinde. 

Daha da hızlanıyoruz. Işık hızının kat kat üstüne çıkıyoruz. Zaman kavramı da hız kavramı gibi ortadan kalkıyor. Yakın Yıldızlar Dizinini de aştık. İnsan gözünün var olan teknoloji ile görebilmiş olduğu Gözlemlenebilir Evren içindeki  tek bir galaksi içindeki Samanyolu Galaksisi 200-400 milyar yıldızı kapsıyor. Her bir güneş sisteminde bizimki gibi bir tane gezegen dahi olmuş olsa milyarlarca uygarlık ile karşılaşmamak içten değil. Gezimizin Samanyolu Galaksisindeki bu aşamasında Galaksimizin ayrıntılarının farkına varıyoruz. Galaksi spiral şeklindeki kollardan oluşuyor.

Güneş sistemimizin de içinde bulunduğu Orion (Avcı) Kolu yaklaşık  10.000 Işık Yılı  genişliğinde ve 90.000 Işık yılı uzunluğunda. Güneş Sistemi, Samanyolu Merkezine  yaklaşık 26.000 Işık yılı Uzaklıkta. Kolları da tek tek dolaştıktan sonra artık Samanyolu'dan da dışarı çıkma vakti geldi. 

Komşu galaksileri kendimize yeni hedef olarak belirliyoruz. Acaba hangi galaksi Samanyolu'na en yakın galaksi? Cevabımız  Andromeda. Hep ismini duyduğumuz Andromeda, Samanyolu ile birlikte 10 milyon  ışık yılı çapındaki Yerel Grubu oluşturan 50'den fazla galaksiden en büyüğü. Andromeda'nın Samanyolu'na uzaklığı 2,2 milyon ışık yılı. Spiral şeklinde ve 120.000 ışık yılı çapında.

Turumuz bir türlü bitmiyor. Yerel Grup'tan uzaklaştıkça Başak Süperkümesi'ne (Virgo Supercluster) ulaşıyoruz. 110 milyon ışık yılı çapında 100 den fazla galaksi grubunun bulunduğu Başak Süperkümesi, Samanyolundan 100.milyar kat daha büyük hacme sahip. 

Yakın, uzak ve çok uzak süperkümeleri de gezdikten sonra sıra Başak Süperkümesininde içinde bulunduğu Balıklar ve Balina Süperküme kompleksine geliyor. Süperküme Kompleksi 1 milyar ışıkyılı uzunluğunda, 150 milyon ışıkyılı genişliğinde, yaklaşık 60 kümeden oluşuyor. 5 parçadan oluşuyor; Balıklar-Balina Süperkümesi, Kahraman Kanatlıat Zinciri, Kanatlıat-Balıklar Zinciri, Heykeltraş Bölgesi, Başak-Suyılanı-Erboğa Süperkümesi.

Yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz. Süperkümeleri de aştık. Gözlemlenebilir Evrenin Sonuna geldik. İlerisini bugünkü teknoloji ile göremiyoruz. Evrenin tahmin edilen yaşı 13,75 milyar yıl. Güneş sistemizi merkeze koyduğumuzda gözlemlenebilir evrenin yarı çapı 46-47 milyar ışık yılı. Başka bir deyişler evrenin çapı 93 milyar ışık yılına yakın. 

Görünebilir evrenin bittiği yerde görünemeyen evren başlıyor. Görünemeyen evren, görülebilirliği ile hiyerarşik olarak yeni süperkümelerden gezegenlere kadar sistemlere sahip olacak.

Görünmeyen evrenin bölümleri; multiverse, metaverse, xenoverse, omniverse olarak adlandırılıyor. Bu bölümler tabii ki ispatlanmamış bölümler ispatlanmış olsaydı görünebilir evrenin bölümleri olurdu. Hepsi teorilerden,  paralel evrenlerden ibaret olabilecekleri gibi Uzakdoğu veya Hint Felsefesi  kökenli metafizik kavramlardan oluşabiliyorlar. İspatlanabilirliklerden uzaklaşmamak için detaya fazla girmiyorum. Fizik ötesi evrenler dini, felsefe, mitoloji fizikötesi kaynakları var. Bu kavramlardan en aşina olduğunu düşündüğüm "Din" kavramı da dahil olmak üzere herhangi biri hakkında yorum yapabilecek kadar kendimi ehil hissetmediğim için Uzay Turu'nun bu kısımları hakkında yorum yapmamayı tercih ediyoruz. 
Bu mütevazi uzay turunda bizleri tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. :)
aliemredesat@gmail.com

















27 Aralık 2012 Perşembe

2013

Geçen sene 2012 için iyi dilek temennilerinde bulunmuş olduğum yazımda bazı şeylerin değişeceğini düşünerek hayal kurmuştum. 

2012’de cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 120bine ulaşmış durumda. Hakkında kesinleşmiş hapis cezası bulunup yakalanamayan kişilerin sayısı açıklanmıyor. 2002’de bu sayı 60bin idi. TV alt yazısında 150 yeni ceza infaz kurumu inşa edilecektir diye okumuştum. Suç önlenecek mi? Suçlu mu ortadan kaldırılacak? Suçlu nüfus artışı nasıl önlenecek?

Devlette devamlılık esastır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras aldığımız bu kural devletin her kurumunun temel çalışma prensiplerinden birini oluşturuyor. 

Yılın son günlerinden birinde yılın son duruşmasına girdim. 

Tarih: 27.12.2012. Bugün bir ilk başıma geldi. Yakın akrabalarımdan biri beni ilk kez duruşmada gördü. Bir başka akrabamızı hastanede ziyaret etmek için Sabahat Teyzem ile adliyeye beraber gittik. Saat 10:30’da Çağlayan Adliyesi’ne girdik. 11.10 duruşmasına girecek duruşma sonrasında adliyenin karşısındaki hastaneye gidecektik. 

Duruşmanın kapısına yanaştım, duruşma listesine baktım. İlk dört duruşmanın yapıldığını işaretten anladım. Listede kendi isimi aradım ama bulamadım. Sonra aklıma arka sayfaya bakmak geldi. 16. sıradaydım ve sıranın gelmeyeceğini anladım. Tam o sırada hastanede ziyaret edeceğim akrabamızın kızından telefon geldi hastayı taburcu işlemlerine başladık gelmeyin diye. 

Hemen durumu teyzeye ilettim. Duruşma bittikten sonra hastayı Beşiktaş’taki evlerinde ziyaret etmeye karar verdik. Teyze 75 yaşında olduğu için tek başına gönderemeye cesaret edemediğimden kendisini biraz adliye de misafir edeceğimi söyledim. Beklemeye başladık. Saat 12.00 oldu. Sıra ilerlemiyor. Yer Ağır Ceza Mahkemesi. Bir gün içinde yirmiye yakın duruşma nasıl bitecek? Sanıklar 10 seneden daha fazla ceza alacakları bir Mahkemede sıralarının gelmesini bekliyorlar ama sıra ilerlemiyor bir türlü. Allahtan hakimler adil yargılayanlardan. Mahkeme ismini zikredemiyorum çünkü diğerleri biz adil değil miyiz demesinler diye. 

Adalet Bakanlığı’nın bilgisayar otomasyon sistemi 2003 veya 2004 yılında pilot adliyelerden biri olarak Ankara Adliyesi’nde işletime geçtiğinde birkaç sene sonra fiziki dosyaların artık olmayacağı, davalara ilişkin usul işlemlerinin adliyeye gelmeden bitirileceği, yargının hızlanacağı, davaların uzamayacağından bahsediliyordu. 2012 bitti. Uyap tarama merkezleri evrakları tarıyor ama tarama işlemleri henüz bitirilmeye çalışıyor. 2013’te dosya tarama işlemlerini biteceğini umuyorum. 

Eskiden Mahkemeler duruşma gününü ilaveten saat verdiklerinde avukatlara sormazlar tüm duruşmaları saat 09.00’a verirler, o gün duruşması olan dosyaların tüm tarafları cümbür cemaat saat 09.00’da adliyede beklemeye başlarlardı. Gerek Baroların yazışmaları gerekse Adalet Müfettişlerinin tenkitleri ile Mahkemeler aynı saate duruşma verme uygulamasından vazgeçtiler.

Bu uygulamanın yaygınlaşmasından sebep saatinde duruşmanın olacağını beklerken kısa bir bekleyişten sonra (yaklaşık 6 saat ) 16.00 sularından duruşmaya girebildim. Yılın son duruşma günü olması dolayısıyla heyet dosyaları aynı güne vermek durumunda kalmıştı. Misafir teyzemin durumu merak edenlere güzel bir hikaye ile okuyuculara yazacak bir konu oldu bu bekleme. Teyze 6 saatte gelen gidenlerle akraba oldu. Dertleri ile dertlendi sevinçleri ile mutlu oldu. Ama üzüldüğü ve Mahkeme sonrasında bana söylediği tek şey benim avukat olmamdı. 

Hikâye burada bitmiyor. Bir örgüt üyelerinin Özel Yetkili Mahkeme yargılandığı duruşma sonrasında karşıt örgüt veya fraksiyondaki başka bir grup arasında slogan atma ve söz atlamalar, sonrasında tartışmaya dönüştü. Adliye karıştı. Çevik kuvvet yaklaşık 100 baretli ve miğferli polisle olaya müdahale etti.

Adliyede olay olması olağandır. Teyzemin şansı aynı gün de birden fazla olaya tanık olması oldu. Slogan atan grupları uzaktan keserken teyzenin korkusu acaba buraya saldırı olur mu diye oldu ve dona kaldı. 

Duruşmayı beklerken bizimle duruşma bekleyen dosyalardan birinin tanığını vurmak için gelen başka bir grup adliyede silah yakalatmışlar. Ya bizde vurulursak ne olurdu korkusu şoku ikiye katlattı. 

Tam her şey yoluna girmiş kalabalık azaldı derken teyzeme ağırlık çökmüş ben duruşma salonu içinde sıramı beklerken, o da dışarıda koltukta uyuklayacakken başka bir Mahkeme mahkûmiyet kararı açıklıyor. Ortalık karışıyor. O duruşmanın kapısından bekleyenler arasında tartışma başlıyor, kadınlardan birinin saçından sürüklenirken görüyor. Aynı gün içinde üç şok yaşanıyor. 

Saat 16.30. Duruşmadan çıkıyor evimizin yoluna koyuluyoruz. Eve geldiğimde misafirimin bana ve anneme söylediği tek cümle “Keşke bu çocuk okuyup avukat olmasaydı, limon satsaydı ekmeğini kazansaydı”

2012 yılı duruşmalarını bu maceralı günle bitirdim. Bir şeylerin değişeceğini hayal ederek yazdığım 2012’ye ait yazımdan sonra 2013’ün farklı olacağını zannetmiyorum. Hepimiz için 2013’ün hayırlara vesile olmasını diliyorum.

25 Aralık 2012 Salı

Çocuk Yargılaması


Çocuk suçluluğu 2000’li yılların başından itibaren tavan yapmış durumda. Eskiden azmettirme sonucu meydana gelen töre cinayetleri ile basit yaralama ve hırsızlık suçlarının faili olan çocuklar sosyoloji ve psikolojik nedenlerle artık geniş bir yelpazede hem suçun faili hem de mağduru olarak maalesef artarak karşımıza çıkıyorlar.

Çocuklar psikolojik ve fizyolojik gelişimleri tamamlanmadığı için 18 yaşını tamamlamış büyüklerden farklı muameleye tabi tutuluyorlar. Çocuklarla ilgili durumu irdelerken çocuğun mağdur ve fail olma durumlarına göre ikili ayrıma tutulmaları söz konusu.

İl Emniyet Müdürlüğü bünyesinden Çocuk Şube Müdürlükleri, İlçe Emniyet Müdürlükleri’nde Çocuk Büro Amirlikleri’nin kurulmuş olmasının sebebi de fail ve mağdur olarak gözden uzak olarak hukuki sürecin işlenmesini temin etmektir.

Mağdur çocuk maruz kalmış olduğu eylemi ifade edemeyebilir, ailesinden ve çevresinde suçun ortaya çıkması için çaba gösteren meslek mensuplarından çekinebilir. İşte bu yüzden Emniyet Teşkilatı mağdur çocukların ifadelerinin alınmasında çocuğun psikolojik olarak etkilenmesi ve kendisi aracı vasıtasıyla daha iyi ifade edebilmesi için gerek CMK gerekse iç hizmete dair mesleki uygulamalar gereği kadro durumuna göre psikolog, pedagog veya sosyal hizmet uzmanları yardımına başvuruyor.

Mağdurun ailesi tarafından belirlenen avukat bulunması halinden öncelikle bu avukat; mağdurun ailesinin avukatı yoksa veya ailenin avukat tutacak durumunun olmaması halinde Barolar, CMK Servisleri tarafından atanan avukatlar vasıtasıyla mağdur çocuğun kanun nezdinde temsilini sağlamaya çalışıyorlar. Başta avukat sayısının 5.000’in üzerinde olduğu İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları olmak üzere, avukat sayısının daha az olduğu orta büyüklükteki barolarla ve komisyonların faal olduğu ancak avukat sayısının sınırlı olduğu baroların Çocuk Hukuku Komisyonları; Emniyet ve Adliye ile eşgüdüm içerisinde mağdur çocukların temsilinde görev alıyorlar.

Mağdur, her ne kadar korunan konumunda ise de özellikle toplumsal yapımız gereği hassas olarak nitelendirilecek suçlarda Emniyetin veya Cumhuriyet Savcısının gözünden kaçabilecek hallerde olaya müdahale ederek mağdurun hakkının korunmasında aktif rol oynuyorlar.

Olayın mağdur tarafından bakıldığında suçun sonuçlarının kısmen de olsa telafisi açısından bu korunma daha kolay iken sanık açısından sürdürülen ihmali uygulama geçmişte sıkıntıların yaşanmasına sebebiyet vermişti.

Çocuk suçluluğunun psikolojik sebepleri özellikle ergenlik dönemindeki deli-kanlılıktan kaynaklanmakla beraber çocuğun zekası, kişiliği, ailesi, mahalle arkadaşları, okul arkadaşları gibi birden fazla nedenlerden belki her biri ile de suça konu eylemin gerçekleşmesine sebebiyet verebiliyor.

İşte bu noktada suça sürüklenen çocuk kavramı ortaya çıkıyor. Çocuk, eylemlerinin sonuçlarını kısmen dahi algılayabilmiş olsa da çevresel faktörlerin yoğun etkisi altında olduğundan suçun tek sebebi kendisi değil ama “suça sürüklenen” kişi konumunda değerlendiriliyor ve ayrı muameleye tabi tutuluyor.

Yasal zorunluluklar veya yasal sorunlarının dayanalı olan uluslararası sözleşmeleri bir kenara koyarsak suça konu eylemin nitelendirilmesi ve analizin etkili olabilmesi açısından kısaca SSÇ olarak adlandırılan suça sürüklenen çocukların emniyette avukat huzurunda olmuş olsa bile ifadeleri alınamıyor. Eylemin faili çocuk hakkında kimlik tespiti işlemleri dışında işlem yapılamayıp evrak mevcutlu olarak adliyeye sevk ediliyor veya çocuk gerekli ihtarat yapıldıktan sonra daha sonra yine kolluk vasıtasıyla ifade vermek için adliyeye çıkarılmak üzere ailesine teslim ediliyor.

SSÇ yaptığı eylemin sonuçlarının farkında olmayabilecek durumda kabul edildiğinden diğer şüphelilerden veya mahkeme aşamasında sanıklardan ayrı statüye tabi tutulmaları ilk aşamada Çocuk Koruma Kanunu’ndan kaynaklanıyor. Çocuklar yaşları gereği 0-12 , 12-15, 15-18 yaş gruplarına ayrılıyorlar .

12 yaşından küçükler hakkında herhangi bir işlem yapılamıyor. Ceza ehliyetinin yok olduğu kabul edilen bu gruptaki çocuklar hiç şekilde yasal takibe uğramayıp denetime tabi tutuluyor ve aileye teslim ediliyor. Ailenin suça konu eylemin varlığında kusuru varsa aile devre dışı bırakılarak çocuk sosyal hizmetlere teslim ediliyor. Babası tarafından basit cinsel istismara uğrayan bir mağdur çocuk ile yine ailesi ile birlikte suç işleyen SSÇ devlet himayesine alınmıştı.

12 - 18 yaş grubu olan çocuklarda ise durum farklı. Hazırlık soruşturması Çocuk Bürosu’nda görevli Cumhuriyet Savcıları tarafından bizzat idare ediliyor. Çocuklar gözaltında büyüklerden ayrı, çocuk suçluların biriminde tutulabiliyor. Büyüklerle bir arada suç işlendiğinde yine çocukların dosyaları ayrılıyor ve soruşturma ayrı yürütülüyor. Çocuklara zincir ve kelepçe takılamıyor. Kamu davasının açılması 3 seneye kadar ertelenebilir. Bir veya birden fazla adli kontrol tedbiri uygulanabiliyor. Sosyal Hizmetlerin ve Emniyetin korucuyu ve destekleyici tedbirler alma yükümlülüğü de var. Çocuklar 3 senelik denetimli serbestlik süresi ile sınırlı olmakla beraber haklarındaki hükmün açıklanması geriye bırakılabilir. 15 yaşını doldurmamış çocuklar üst sınırı 5 yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerden dolayı tutuklanamıyorlar. Çocuklar, Çocuk Mahkemelerinde büyüklerden ayrı olarak yargılanıyorlar. Çocuklar sosyal çalışma görevleri tarafından inceleme alınarak haklarında Sosyal İnceleme Raporu (SİR) düzenleniyor.

SSÇ’nin ifadesi avukat ve sosyal hizmet uzmanı ile birlikte alınmasına müteakip diğer soruşturmalar gibi ama görece ayrıcalıklı oluyor. Dava dosyasında SSÇ’nin cezalandırılmasını gerektirecek eylemi işlemiş olması ispatlanmış olsa bile SSÇ benzer suçu hatta aynı olayda bulunan büyüklerden farklı cezaya yaptırımına maruz kalıyor. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde avukatlığını üstlenmiş olduğum bir dosyada nitelikli yağma (gasp) suçunu işleyen bir sağır dilsiz SSÇ iki kişiye ayrı iki eylemde bulunmuş olduğu halde neticeten verilen ceza 2+2 yıl hapis cezası olmuş ve hakkındaki hükmün açılmasının geriye bırakılmasına karar verilerek SSÇ özgürlüğüne kavuşmuştu.

SSÇ ceza yargılamasında indirimlerden faydalandı ancak hürriyeti bağlayıcı hapis cezası aldı ve hakkındaki hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verilmedi. Peki ne olacak? Tabi ki cezasını çekecek peki nasıl? Çocuk Cezasını gerek disiplin hükümleri gerekse infazın sisteminin daha esnek olduğu Çocuk Eğitim Evlerinde tamamlayacak. Burada meslek edindirme kurslarına iştirak edip özgürlüğüne kavuştuğu aşamada yeniden suça sürüklenmemesi için farklı muameleye tabi tutulacak.

Neden bu kadar ayrıcalık var? Çocuk yine suç işliyor yine önümüze geliyor diyen polis arkadaşlarda olabilir. Eğer çocuk illa ki suç işleyecek ise hangi tedbir alınırsa alınsın mayası ve çevresi kötü olan çocuk yine suç işler ve yine ceza alır ama geçmişi kötü olan çocuğa artık savcı da hakim de ayrıcalık göstermez. Verilen cezanın ağırlığı suça engel olamayabilir. Bu ayrıcalıklar hayatında ilk kez suç işleyip düzelme imkanı olanlara tanınmış yoksa hepimizin çevresinde sık sık gördüğü potansiyel suç makineleri “su testisi su yolunda kırılır” sözünden hareketle başlarını beladan kurtarmaz ömürlerini 18 yaşını doldurduktan sonra cezaevlerinde geçirirler.

Çocukların suçun faile veya mağduru olmamaları için en önemli görev aileleri düşüyor. Aile bireylerinin yetişemediği durumlarda komşuların onların da yetişemediği durumlarda devletten yardım istemekten çekinmemekte fayda var.

Devlet büyüktür, devlette devamlılık esastır, iktidarlar değişse bile devlet devlet olmanın gereklerine yerine getirir ve vatanlarının huzur ve sükununu sağlar. Vatandaş olarak bizlere düşen görev devlete yardımcı olmak gerek polis ve avukat olarak.

Saygılarımla.

Soru, görüş ve önerileriniz için aliemredesat@gmail.com

Çilekeş


Sabah 05:00.  İki memur bir komiserden oluşan üç kişilik polis ekibi bir gün öncesinde alınan arama kararı doğrultusunda günün aydınlanması için aranılacak yerin önünde özel plakalı ekip arabasında bekliyorlar. Kadro yetersizliğinden dolayı aynı ekip bir gün önce tam gün karar almak için uğraşmıştı. Allahtan savcı ve hâkim sorun çıkarmadılar da bir günde kararı alabildiler.

Ekip arabasının camlarında film var. Dışarıdan içerisi görünmüyor. Dikkat çekmemek için arabanın kontağı kapalı. 15 dakika sonra araba buzdolabına dönüyor. Yapacak bir şey yok talimatta gündüzleyin bir kereye mahsus arama yazdığı için günün ilk ışıklarını bekliyorlar. Ama zaman geçmek bilmiyor. Dün gece 23:30’a kadar bir başka olaya daha müdahale edildiği için eve ancak 01:00 sularında vardılar. Derin uykuya dalamadan 04:00 civarında operasyona gitmek için uyandılar.

Ezan okundu. Gün aydınlandı. Artık operasyon başlayabilir. Dikkat çekmemek gerek. Arabanın dışına çıkmadan şüphelinin evden çıkmasının bekliyorlar. Apartmanın kapısı aralandı. Çıkan kişiye baktılar. Ellerindeki resimdeki kişiye benzemiyor. Adam 100 metre ilerideki işçi servisine bindi.

Bir kadın çıktı. Elinde 4-5 yaşlarında bir çocuk. Çocuğu anaokuluna bıraktıktan sonra muhtemelen işine gidecek. Ekmek telaşesi.

10 dakika geçti. Başka giren çıkan yok. Eleman yoksa gece evde kalmadı mı? Ya eve gelmediyse? Tamam, kapıyı çilingir ile açıp evi arayacaklar ama adam bulunamadıktan sonra evde suç unsuruna rastlansa neye yarayacak ki? Başka bir çömez ekibe denk gelecekte Genel Bilgi Tarama (GBT) esnasında şüpheli aranan şahsı yakalayacaklar.

5 dakika daha geçti. Arabanın içinde dondular. Dayanamayarak dışarı çıkmaya karar verdiler. Bari ayakları açılsın biraz. Kovalamaca olursa ayakları uyuştuğu için evi arananın peşinden koşabilsinler.

Cümle kapısı yeniden aralandı. Esas oğlan kapıdan ayağını attı. İki adım attı ve durdu. Ellerini ovuşturdu. Bir an kafasını yukarı kaldırdı ve durdu. Sanki onu bekleyen polis ekibinin harekete geçeceğini fark etmişçesine.

Derinden bir ses. Arkadaşım bir saniye bakar mısın? Esas oğlan arkasını dönüyor. Olacakların farkında değil. Kimlik sorgusu derken eve çıkılıyor arama başlıyor. Tutanak düzenleniyor. İstikamet şube müdürlüğü. İfade için barodan avukat geliyor. Evraklar tanzim ediliyor. Saat 11:45’i geçti. Her şey bitti derken evrak amire imzaya çıkıyor. Bir bakıyorlar amir arazi. Boş durmayalım amir gelene kadar bari bir şeyler atıştıralım. Yemek ve çay derken amir yaklaşık 2 saat sonra teşrif ediyor. Memurlar ağaç oldular, kök saldılar neredeyse ürün verecekler. İmza, hastane raporu ve saat 14:00 oluyor.

Yer İstanbul. Evrak mevcutlu olarak adliyeye gidecek. Çakar lambalar açık olduğu halde bir saatten fazla bir sürede zar zor adliyeye varıyorlar. Evrak savcısının kapısında kuyruk var. Duyan gelmiş. Şüpheli esas oğlanın sülalesi de hazır. Bu kadar kişinin nerden haberi olmuş.

Genç memur savcının odasına yöneliyor. Kapıyı tıklıyor. Baş selamı. “Polis memuru ….. , …. Şube Müdürlüğünde görev yapıyorum. Talimatınız doğrultusunda arama işlemi gerçekleştirilmiştir. El konulan eşyalar ile şüpheli şahıs ve barodan talep edilen avukat hazır. İfade için hazırlar arz ederim”  



Derken kıyamet kopuyor.  “ Nerde kaldınız, sabahtan beri sizi bekliyorum, bu saatten sonra evrak mı bakılır. Daha ifade alınacak dosya nöbetçi mahkemeye gidebilir, evrakı nöbetçi savcıya götürün.”

Genç memur sakin olarak cevap veriyor. “Dosyanın asıl savcısı sizsiniz nöbetçi savcıya bu saatte gidersek size gönderecek efendim.” Diğer memur da devreyi giriyor ama bu arkadaş odaya ilk giren arkadaş kadar sakin değil tepki veriyor. Ama azarlanmıyor.

Savcı Bey sonunda sakinleşiyor, ifadeler alınıyor. Dosya ve esas oğlan tutuklama talebi ile Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderiliyor. Sevk işlemleri sırasında Savcı Bey her iki memur arkadaştan vermiş olduğu sert tepkiden dolayı özür diliyor.

Vatandaş tutuklanıyor. Cezaevine teslim ediliyor. Saat 22:30. İş bitti. Amir aranıyor. Bilgi veriliyor. Bu işle beraber başka bir sürpriz işi de aradan çıkardıkları için amir memurlara bir sonraki gün 12:00’ye kadar izin veriyor. Bu arada avukat arkadaş soruyor. “Bugünkü sürpriz işte ekstra başarı elde etmemiş olsaydınız saat kaçta işe gelecektiniz?” El cevap Saat:11:00’da gelecektik. 1 saatlik fark avukatı tatmin etmiyor. Ne de olsa bir gün önce tam gün ve gece mesai yaptılar. Uykusuz operasyona gittiler. Soğukta günün ağarmasını beklediler. Muvaffak oldular. Ekstra bir başarı daha sergilediler. Bu kadar çalışma sonrasında her halde bir tam gün izni hak ettiler diye düşünüyor genç avukat.

Bu hikâyeyi yaşamayan yoktur. Hikâyedeki avukat benim. Avukat olarak ücretim devlet bütçesinden evraka bakan Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen ödenek doğrultusunda tarafıma birkaç ay gecikme ile de olsa ödenecek. Ama memur arkadaşlara ne olacak. Fazla mesai ücreti yok. Başarı ödüllendirilmedi. Üstelik evrak geç geldi diye önce fırça yediler sonra özür ile şok oldular. Birkaç günlük yorgunluklarının karşılığı bu mu? Kafa dağıtmak 1-2 saatlik dinlenmeden de mahrum kaldılar.

Avukat olarak bu hafta sadece bir gün bu çileyi ben de onlarla çektim. Ama onlar her gün çekiyorlarmış. Çekilen çilenin farkında olmayanların tepkisi “Aybaşında memurun maaş garanti, kimse memurun önüne çıkamaz, tüm kurumlarda ve özellikle adliyelerde tüm kapılar onlara açık, özellikle girişken olan memurların bitiremeyeceği iş yok. ”

Çilekeş memur evine gider. Uykudaki yavrusunun başını okşar ayaküstü bir şeyler atıştırır. Televizyonun karşısında uykuya dalar, tam da uykunun en güzel yerinde “hadi beyim yatağa geç, koltukta üstüne kar yağacak.”

Yarın ne olacak yine aynı hikâye. Değişen tek şey failler,  mağdurlar ve avukatlar.

Sağlıcakla kalın.

Soru, görüş ve önerileriniz için aliemredesat@gmail.com

Neler Yapabiliriz


NELER YAPABİLİRİZ?

Devriye 2. Sayısı ile karşınızda. Diğer sivil toplum örgütlerinin yayın organlarından farklı olarak meslek mensuplarının sorunları üzerine paylaşımda bulunmayı amaçlıyoruz.  Bana ayrılan hukuk köşesi ile sadece sizlerin sorunlarınıza yer ölçüsünde cevaplar vermeye ilaveten sivil toplum bilincinden hareketle derneğimiz PAY-DER aracılığı ile haklarımızı aramak için dava açmayı hedefliyoruz.

Anayasa’nın 125. Maddesi gereği idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktık. Okuyuculardan bazıları bireysel olarak yargı yoluna başvurarak muhatabı oldukları idare eylem veya işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve amaç unsurlarındaki hukuka aykırılıktan dolayı iptali dava yolunu tercih etmişlerdir. Dava ile elden edilmek istenen sonuç hukuki yarardır. Davacının idare işlemin iptalinden hukuki yararı yoksa dava reddedilebilir.

Yargısal sisteme başvuruda gelişmiş ülkelerden farklı olarak hukuk sigortasının bulunmayışı sebebiyle yargılama harç ve sair giderleri ile avukatlık ücretinin bireyler tarafından karşılanması dayalı olan sistemimiz bireylerin hangi hukuk dalından kaynaklandığına bakılmaksızın hayati olmadıktan sonra yargıya başvurmasını engelliyor.

Bireylerin açacakları davalardan elde ettikleri hukuki menfaat sadece birey açısından sonuç doğurduğu ve sadece bireyin çevresindekiler haricinde haberdar olunamadığı için meslek mensupları için topyekûn menfaat sağlayamıyor.

PAY-DER tarafından açılan davalardan elde edilen sonuçlar emsal gösterilerek sizlerde dava açabilirsiniz. Dava süreci psikolojik olarak tarafları yıpratır. Ancak bu davayı dernek olarak açtığımızda arkamıza almış olduğumuz siz değerleri okuyucularımızın ve dernek üyelerimizin desteği ile idareye yönelik bir baskı unsuru oluşturabiliriz. Yargısal organlar sivil toplum örgütleri ile sivil toplum mensuplarının davalarına diğer davalara nazaran daha titiz bakıyorlar. Lehe olan bu durumu değerlendirmeye alarak ve önceliği geneli ilgilendiren konulara vererek davalarımıza başlıyoruz.

Yazıma geçen gün başıma gelen bir olayı sizlerle paylaşarak son vermek istiyorum. Pazar sabahı bir telefon ile şüpheli bir şahsın ifadesine iştirak etmek için karakola çağrıldım. İfade sonrasında gözaltındaki şüpheli doktor raporu için hastaneye götürüldü. Bende adliye karakoluna geçerek şüpheli şahsın nöbetçi cumhuriyet savcısı tarafından ifadesinin alınması için beklemeye başladım. Tek odadan ibaret olan adliye karakolunda nöbetçi polis arkadaşla sohbet ettik. Dernekten ve polis memuru sorunları için çözümler için çaba gösterdiğimizden bahsedince bir dokun bin ah işit misali sorunları not almaya başladım. İleri de dava konusu edeceğimiz sorunları dinlemek için hevesli olduğumu görünce koyu muhabbete başladık. Sohbetin sonuna doğru görevli arkadaşın arkasındaki yasa dışı örgüt mensubu intihar komandolarına ait resimlerden biri dikkatimi çekti. Bu resim karakolda çekilen resimlerden biri idi. Anlaşılıyordu ki bu kişi karakoldan sonraki bir aşamada serbest bırakılmıştı.

Aklıma üniversitede seçmeli ders olarak okuduğum kriminoloji dersi geldi. Bir tarafta suç istatistiklerinin göstermediği çoğu karakola bile intikal etmeyen suçluluğa ait rakamlar teknik adıyla siyah sayılar diğer taraftan karakola intikal etmekle beraber karakol aşamasında yeterli delil toplanamadığı kanaatiyle hazırlık aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen dosyalar.  Mahkemelerin iş yoğunluğu veya siyasi baskılar nedeniyle tutuklamaya karar veremediği dosyalardan biri.

Resimdeki kız eğer bir çocuk ıslahevine yerleştirilebilmiş olsaydı belki örgütle bağlantısı kesilecek ve intihar bombacısı olmayacaktı.

Başta İdari Hukuku’ndan doğan yargısal sorunlarınız olmak üzere öncelik sıralamasının belirlenebilmesi için sizlerden tüm meslek mensuplarını ilgilendireceğini düşündüğünüz ama yargıya intikal ettirmek isteyip de çeşitli sebeplerden dolayı intikal ettiremediğiniz sorunlarınızı bana veya dernek yöneticilerimize iletmenizi rica edeceğim. Dava önceliğini belirlerken daha önceden açılmış emsal davalardan da bizleri haberdar edebilirseniz diğer meslektaşlar açısından da fayda sağlayabiliriz.

Soru, görüş, emsal dosya ve eleştirilerinizi bekliyorum. Saygılarımla.

Av. Ali Emre DEŞAT

Polis ve Silah, Polisin Silah Kullanma Yetkisi


Bir genç polis düşünün belinde silah sokaklarda devreye atıyor. Telsizden mesaj geçiyor; acil olaya müdahale edeceksin diye. Ekip arabasına atlayıp arkadaşları ile olay yerine intikal ediyorlar. Bir anda kendilerini bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün ortasında buluyorlar. Yasa dışı gösteri yapan bu grup ellerinde taş ve sopalar ile ekip arabasında saldırmaya başlıyor.  Arabanın camları kırılıyor. Siren sesleri ve megafondan yapılan anons kalabalığı dağıtmaya yetmiyor. Ekip arabasındaki genç polis kıdemli meslektaşına kaygısını iletiyor. Panik halinde yakındaki diğer ekiplere haber veriyorlar. Bu esnada kalabalık daha da şiddetleniyor. Arabayı takla attırmaya çalışıyorlar. Genç olan polis arkadaş can korkusu ile silahına davranıyor. Havaya rastgele ateş açıyor.

Genç, yaşlı; rütbeli rütbesiz her polisin başına gelebilecek bir durum. Sonunda ne oldu diye merak ediyorsunuz. Genç polisin silahından çıkan mermi sonucu göstericilerden biri yaralanıyor. Genç polisi açığa alınıyor. Disiplin soruşturması ile bağlantılı açığa alınıyor. Meslekten ihraç edilmese bile muhtemelen derece kademe ilerlemesinin durdurulması ve benzeri bir disiplin cezası alacak. Hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından taksirle adam yaralamadan dolayı ceza davası açılacak.

Silah sevgisi veya güvenlik kaygısı duyan sivil bir vatandaş hayatında silahını kılıfından bir kere ya çıkarır ya da çıkarmaz. Silahını kullanma ihtiyacı duymaz  bile. Peki ya polis ne yapacak; Özellikle toplumsal olaya müdahale eden yukarı ki genç polis. Yukarı ki sadece en kötü senaryodan ibaret. Silahını kullansa bir dert kullanmasa bir dert oluyor. Canını mı düşünecek mesleğini mi?

Polisin değişim sürecini canlı izleyen bir serbest meslek mensubu olarak batılılaşma sürecine ilişkin yasal değişikliklerin sıkıntı yarattığı kanaatindeyim. Herkes ABD örneğini veriyor. Olaya müdahale eden polis memuru mukavemet halinde derhal zor kullanabiliyor. Şüphelendiği kişiye silah çekip tehlikeyi bertaraf edebiliyor.

Türk polisinin de benzer yetkileri kullanabileceği kanaatindeyim. Eskiden polis memurunun silah kullanıp kullanamayacağı konusunda şüphelerim vardı. Artık yok çünkü polislerin psikolog veya psikiyatrlar tarafından gözlemlendiğini biliyorum. Amirlerin de titizlikte emirlerinde çalışan polis memurlarını gözlemlediği kanaatindeyim.

Polisin silah kullanma yetkisine dair hazırladığım bu yazıya yönelik araştırmam da silah kullanmaya dair yasal hükümlerin dağınıklığı sorunu ile karşılaştım.

Şüphe yok ki polis kendini canını korumak için gerekirse silah kullanacak. Bu duruma meşru müdafaa diyoruz. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bu hak herkes için geçerli. Ama ceza mahkemeleri tarafından kolay kolay uygulanmıyor. Özellikle de polis memuru arkadaşlarımıza. Burada polis memuru arkadaşa karşı gelen tehdit ile polis memuru arkadaşın göstereceği tepki arasında orantı olması gerekiyor. Polis memuru sopa ile saldıran göstericiye karşı silahını kullanamaz. Saldırıya vereceği tepki de hemen olmalıdır. Mesela saldırıdan on dakika sonra saldırgana silah geçemez.
Kısaca PVSK olarak nitelendirilen polis meslek yasası polisin silah kullanma yetkisi ile ilgili hükümler ihtiva ediyor. Burada polisin öncelikle saldırgana dur ihtarında bulunması gerekiyor. Saldırgan, ihtara rağmen durmazsa uyarı için havaya ateş edilmelidir. Tabi polis havaya ateş ederken balkondan olayları film gibi merakla izleyen necip Türk vatandaşlarına dikkat edecek. Saldırı hala durmaz ise saldırgan hayati olmayan organlarından vurulmak suretiyle etkisiz hale getirilecek. Olay yerinde yaralanın saldırganın hastaneye sevki için ambulans isteme yükümlülüğünü ayrıca belirtmekte fayda var. Hakkında yakalama kararı bulunan kişiler içinde aynı uygulama geçerli.

PVSK’nda bulunan yetkide sınırın aşılması durumunda hâkimin önüne çıkıp babanın adı ne sorusu ile karşılaşmamak için çok dikkatli olunması gerekiyor. Özellikle genç polis arkadaşların çok dikkatli olması gerekiyor. Asaletleri tasdik edilmeden sorgusuz sualsiz mesleklerini kaybedebilirler. Polis amirleri de vur emri verirken bu hususlara dikkat etmeleri gerekiyor.

PVSK dışındaki Türk Hukuku’nda silah kullanma yetkisini düzenleyen hükümlerde benzer olduğundan aynı şeyleri tekrar etmemek için sadece ilgili hükümlerin bulunduğu kanun ve kanun maddelerinin birkaç tanesini zikrederek yazıma son veriyorum.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m. 20/son,
1481 sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesine Hakkında Kanun m. 2,
CMK’nun m.168. ve PVSK m. Ek 6/6,
2911 Sayılı Yasa,
3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu,
5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu,
2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Yasasının 11. maddesi ve Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 39. Maddesi,

Soru, görüş ve önerileriniz için

Polis ve Hukuk


POLİS VE HUKUK
Hiç dikkatinizi çekiyor mu?  Türk Polisi Avrupa Birliği sürecinde radikal değişikliklere uğruyor. Tarafları barıştırıcı babacan üslubu ile tatlı hava estiren “Hulusi Kentmen Polis Tipi” tarihin karanlıklarına karışırken toplumumuz bir taraftan “Uzmanlaşan Polis” diğer taraftan olaylardan bihaber olan polisler ile karşı karşıya kalıyor.

Siyasal ve toplumsal krizlerin doruk noktasına ulaştığı bugünlerde hukukla ve polisle alakası olmayan, ömründe karakol kapısının önünden geçmemiş kişilerin ahkâm kestiği bir ortamda, PAY-DER kuruluş sürecini mesleğe ömrümü vermiş emekli bir polis memurunun önderliğinde tamamlıyor.

Sosyal paylaşım sitelerinin asıl haber kaynağı olma yönünde ön plana çıktığı bir ortamda,  on binlerce üyesi olan PAY-PER gerçek anlamda sivil toplum olma hakkına elde etmiş oluyor. Dernekler mevzuatındaki yasal engeller polis meslek mensuplarının dernek üyesi olmasını engelliyor. PAY-DER kurucu üyeleri meslek mensuplarının sesine tercüman olabilmek için mensup yakınlarından ve emekli meslek mensuplarından yardım alıyor.

AB Uyum sürecinde sivil toplum pastasından polis teşkilatının da pay alması için biraz daha süre geçmesi gerekiyor. Bu süreci sonuna kadar destekliyoruz.

Polis olmadan hukuk düşünülemez.  Yargısal makamlar polis olmadan hareket edemez. Kamusal düzenin korunmasında en önemli unsuru polis oluşturuyor. Polis bir taraftan önleyici hizmet fonksiyonu ile kamu düzenin bozulmasını engellerken diğer taraftan suç işlenmesine engel olamamış ise suça ilişkin hazırlık soruşturmasının veya son soruşturmanın yürütülmesinde omurga unsurunu oluşturuyor.

Gerek mesai kavramı gerekse iş yoğunluğu polislik mesleğini zor meslekler sınıfına sokuyor. Zor günlerin aşılmasında en önemli desteği meslek mensuplarının aileleri veriyor. Özünde bireysel olmakla beraber meslek genelini ilgilendiren sorunlarınızın çözümünde PAY-DER yardımcı olmaya çalışacak.

Bir avukat olarak mahrem ortamlarında bulunduğum polis teşkilatının binalarında “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır” yazısı ile sık sık karşılarım. Şüphesiz hepimiz vatanımızı çok seviyoruz. Ama mesleğin en iyi şekilde yapılabilmesi için fiziki imkânların da yeterli olması gerekiyor. Polis teşkilatının sesi olması noktasında PAY-DER bu zor görevi yerine getirirken meslek sorunların çözümünde hukuki rehber olunması anlamında bendeniz bir avukat bakış açısı ile yazılarımla sizlere yardımcı olmaya çalışacağım.

Polis mevzuatı çok geniş ve içinden çıkılamayacak bir hal almış durumda. Hal böyle olunca hukuki sorunlarınıza okuyucuların yaşaması muhtemel sorunlara ilişkin yasal düzenlemeler başta olmak üzere sizlerden gelecek olan sorulara isim ve kimlik belirtilmeksizin yanıt vermeye çalışacağım.

Birazda kendimden bahsedeyim. 1980 yılında İstanbul’da doğdum. Babamın görevi nedeniyle tüm Türkiye’yi dolaştım. 2004 yılında Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Bir yıllık avukatlık stajı ve askerlik hizmeti ardından 2006 yılında Kocaeli’nde başladığım avukatlık mesleğini 2011 yılından beri İstanbul’da sürdürmekteyim.

Yeri geldiğinde yazılarımda özellikle ceza hukuku ile ilgili kavramlara da yer vereceğim.

Yazılarımı haftalık olarak yayınlamayı düşünüyorum. Tüm sorularınıza cevap vereceğim.

Haftaya görüşmek üzere.

Av. Ali Emre DEŞAT

Soru, görüş ve öneriniz için e-posta adresim:   aliemredesat@gmail.com

23 Aralık 2012 Pazar

Yandex & Google

Arama Motoru piyasasındaki rekabet kızışacağa benziyor. Yandex Türkiye'nin faaliyete geçmesi ile birlikte rekabet daha da artacak.

Eskiden ansiklopediler vardı. Aylar boyu gazete alır, kuponlarını biriktirir, cilt cilt ansiklopedi alırdık. Artık aradığımızı önce Google ve Yandex gibi arama motorlarına soruyoruz. Yahoo, Google'ın karşısında kendisini yenileyemedi. Bing haritaları dışında görsel anlamda yeterli olmadığı kanaatindeyim. Şimdi sıra Yandex'te. Yandex'in Google'ın tahtına rakip olabilirliğini zaman gösterecek Gelişim sürece ve stratejisi açısından  Yandex bing gibi hiç değil. 

Google ve Yandex'i uzun vadede birbirine rakip görüyorum. Asıl konumuz olan kıyaslamaya geçebiliriz.   

Yandex'in haritaları görünüm olarak fena değil. Şimdilik İstanbul, Ankara ve İzmir ile sınırlı olmak kaydıyla panoromik haritaları fark yaratıyor. Harita üzerinde zoom (yakınlaştırma) 30 metreye kadar yapılabiliyor. Kahverengi; pastel tonlar kullanmış. 

Google'daki Haberler sekmesi Yandex'te de var. Haber Kategorileri Google göre biraz daha fazla. Haber kaynaklarının gelişmesi ile google'a rakip olabilir. 

Yandex e-posta hizmeti veriyor, Google Mailde var mı bilmiyorum Yandex'e diğer e-posta sunucularını eşletirebiliyorsunuz. E-postalarınızı tek adresten yönetebiliyorsunuz. Başka e-posta adresinize gelen tüm e-postalar aynı zamanda Yandex'in gelen kutusuna düşüyor. Hotmail e-posta adresinde silmiş olduğum e-postaların Yandex'te durmuş olması güzel birşey. Sırf bu hizmetten dolayı bile Yandex Mail Asıl e-posta adresinizin Gelen Kutusu'nun Yedeklemesi için kullanılabilir. Bunun yanı sıra e-postalar ay ay kategorize edilmiş. Posta Kutusu kapasitesi 8 GB. Arkadaşlarınızı davet ederek kapasitenizi arttırabiliyorsunuz. Anladığım kadarıyla kapasite sınırlaması yok. E-posta eklerini ayrı görebiliyorsunuz. 

Yandex görselleri sekmesine arama motoru satırına boş olarak tıkladığınızda görselleri rastgele (random) sınıflandırıldığını göreceksiniz. Akvuryum Balıkları hoşuma gittiği için resmin üzerine tıkladığımda aynı resmin farklı çözünürlük ve boyutlardaki varyetelerini gördüm.

Video, siyah renk tabanlı olduğu için gözümü rahatsız etti. Çeviri özellikleri alternatif çevirilerle zenginleşmesi gerekiyor. Şimdilik Türkçe, Rusça ve İngilizce var ama sadece kaynak ya da hedef dillerden birinin Türkçe olması halinde tercüme söz konusu.  

Posta Kutusu kapasitesinden ayrı olarak 8 GB disk kapasitesi var. Birbiri ile senkronize olduğunu belirtmekte fayda var. Davet ile arttırılabiliyor. Şu an BETA sürümü var. 

Daha fazlası/tüm servisler sekmesi altında; trafik haritası, üniversite, twitter gibi sık kullanılacak uygulamalar ile birlikte sayısız uygulamaya ulaşılabiliyor. 

Reklam pazarındaki payı daha şimdiden 1 milyar $'ın üzerinde olan Yandex'in Google'ın rakibi olduğunu ve birkaç sene sonra arama moturları arasındaki rekabetin Google ve Yandex arasında gerçekleşeceğini ve Yandex'in Google'ın reklam payında ciddi kayıplara sebebiyet vereceğini şimdiden belirtmek çok erken olmaz. Bu rakabetin, son kullanıcıyı çekmek için, e-posta ve disk kullanım kapasitelerinin arttırımı bireysel kullanıcıya yönelik uygulamalarla artacağı kanaatindeyim.  












Kentsel Döşünüm Yönetmeliği


6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamındaki uygulamalara ilişkin yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.


6306 sayılı Kanun, Kanun yapma metodunda detaylara girilemediği, detayların yönetmeliklerle belirlenmesi gerekliliğinden dolayı bu kanunun uygulanmasından doğan usul ve esasları belirleyememiştir. 



Bu kanunun uygulanması için çıkarılan 04/08/2012 tarihli yönetmelik 15 Aralık 2012 tarihli yeni yönetmelik ile yürürlükten kaldırılmış oldu. Anlaşılacağı üzere Ağustos 2012 tarihli yönetmelik ihtiyaçlara cevap veremediği için yeni bir yönetmelik çıkarılması zorunluluğu hâsıl oldu. 



Aralık 2012 tarihli yönetmeliğin kullanılmaya başlaması ile duyacağımız bazı kavramları izahı ile merak edilen sorulara cevap verilmiş oluyor. 



Öncelikli bu yönetmelik hangi konularda uygulanacak bunu belirlemekte fayda var. Riskli yapılar, riskli alan ve rezerv alanların tespiti, riskli alanların yıktırılması, planlama, dönüştürmeye tabi tutulacak taşınmazların değerinin tespiti, hak sahipleri ile yapılacak anlaşmalar, hak sahibine yapılacak yardımlar ile sair uygulamalara ilişkin usul ve esasları belirlemek. 



Bu yönetmelikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Belediye, İl Özel İdareleri, Büyükşehir Belediyeleri, İlçe Belediyeleri ve TOKİ aktif rol alacak. 



İl Özel İdareleri Mücavir alan dışındaki uygulamalarda, İlçe Belediyeleri Bakanlığın yetki verdiği sınırlar dahilinde rol aldığı ayrıca belirtmek fayda görüyorum. 



TOKİ veya Bakanlıklar; yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere “rezerv yapı alanları” belirleyecek. Rezerv yapı alanları yeni imara açılacak alanlar olduğu için önceden bu yerlerde yapılaşma olmadığı için hem tek düzen konutlar yapılacak hem de bu alanlar büyük proje alanları olacağı için altyapı çalışmaları bir kere de bitecek. Rezerv yapı alanlarının riskli konut dönüşümlerinden önce bitirileceği kanaatindeyim. Konutu dönüşecek olan hak sahiplerinin geçici ikametleri için rezerv yapı alanlarındaki konutlar kullanılabilecek. Rezerv yapı alanlarının olumsuz yapı ise özellikle İstanbul gibi nüfus yoğunluğunun dayanılamayacak durumla olduğu kentlerde yoğunluğu daha da arttıracak. 



“Riskli Alan” kavramı ile zemin yapısı veya üzerinde yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanları ifade ediyor. Burada bir veya birkaç binanın yer aldığı küçük alanlardan ziyade mahalle hatta ilçe gibi büyük yönetim birimlerinin yer aldığını anlamak gerekiyor. 



“Riskli yapı” sadece riskli alan içinde yer alan binalar olmayıp, ekonomik ömrünü tamamlamış olan veya yıkılma, hasar görme riski yüksek olan yapıları ifade ediyor. Riskli yapılan bilimsel ve teknik verilere dayanılarak tespit edilecek. 



“Uygulama alanı” riskli yapıların bulunduğu riskli alanlar ile rezerv yapı alanlarının bulunduğu yerleri ifade ediyor.



Rezerv yapı alanını kim belirleyecek. Rezerv alanlar Maliye Bakanlığı görüşü alınmak suretiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tespit edilecek. Rezerv alan dosyasında koordinatlı harita, uydu veya ortofoto haritası ve kamuya ait taşınmazların listesi bulunacak. TOKİ veya Belediye/İl Özel İdareleri talebi ile Bakanlık rezerv yapı alanı belirleyebiliyor. Ayrıca gerçek veya tüzelkişilerle dosya hazırlamak suretiyle bu alanları belirleyebiliyor. Ancak maliklerinin tamamının muvafakatinin alınması, yüzölçümünün %25’inin mülkiyetinin geliri idareye, TOKİ’ye devrine muvafakat edilmesi gerekiyor. 



Riskli alanlar, riski alanın tespitine dair teknik rapor, varsa önceki afetlere dair bilgileri, imar planları, kamuya ait taşınmaz listesi, uydu/ortofoto haritası, zemin etüd raporunun bulunduğu dosya ile Bakanlar Kurulu’na sunuluyor. 



Riskli alanların tespiti için gerçek ve tüzelkişiler yukarıda belirtilen evrakların bulunduğu dosyaya hazırlayarak tespitte bulunabiliyorlar. İnşaat firmaları dışında riskli alan tespitinde harekete geçebilecek birilerin öne çıkacağını zannetmiyorum. 



Riskli alan tespit edilecek yerlerin asgari 15.000. m² olması gerekiyor. Ancak Bakanlıkça uygun görülmesi halinde parsel büyüklüğü veya m² büyüklüğü şartı aramaksızın riskli alan tespiti yapılabiliyor.



Riski Yapılar Bakanlık, Belediyeler/İl Özel İdareleri veya Bakanlıkça lisanslandırılacak kuruluşlar, üniversiteler, sermayesinin en az yüzde kırkı kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketler ile, sivil toplum kuruluşları, tescilli yapı denetim büroları tarafından tespit edilebiliyor. Mühendisler için 5 yıl çalışmış olduğunu belgeleme şartı gerekiyor. 



Riskli yapılara ilişkin iş ve işlemler Bakanlıkça elektronik sistem vasıtası ile takip edilecek. Kurum ve kuruluşlarla yazışmalar elektronik yolla yapılacak. 



Riskli yapıların tespiti Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yapılacak. 



Tespit yapı malikleri tarafından yaptırılacak. Bakanlıkça süre verilerek maliklerden tespit yaptırması istenebiliyor. Bakanlığın isteğine rağmen tespit yazılmaz ise tespitler Bakanlık veya idarece yapılır veya yaptırılır. 



Riskli yapının tespitine dair rapor 7 gün içinde İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğüne gönderilip incelemeye tabi tutulur. Raporda eksiklik varsa Müdürlük düzeltme için düzenleyen kurum veya kuruluşa iade edilir. Eksiklik yok ise Tapu Kütüğünün beyanlar hanesine şerh düşülmesi için ilgili tapu müdürlüğüne ve Bakanlığa 10 gün içinde bilgi verilir. 



Şerh, tespite itirazları bulunup bulunmadığına 15 gün içinde beyan etmeleri için ilgililere tapu müdürlüğü tarafından bildirilir. Tespite itiraz mercii Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü olup itiraz edilmemesi halinde idare 60 günden az olmamak üzere binanın yıktırılması için hak sahiplerine tebligat yapacağı bildirir. Yapılan tebligatın sonucu ayrıca müdürlüğe bildirilir. İtiraz edilmez veya itirazın üzerine tespitin değişmemesi halinde yıkım süreci işlemeye başlar. İtiraz ile tespit kararı değişir ise durum ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Yönetmelikçe açıkça yazmamış ise de bu durumun amacı tapuya konulan şerh kaldırılmasıdır. 



Riskli yapı kesinleşince riskli yapının yıkımı için 60 günden az olmamak için ilgililere süre verilir. Yer maliklerce verilen süre için yıktırılmaz ise ilgililere 30 gün ek süre verilerek bu sürenin sonunda yer dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere yer tahliye ettirilir, yıkılır. Yıkım konusunda son söz Bakanlıktadır. Bakanlık yıkımın gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit ettirir. 



Yıkım masrafları taşınmaz üzerine kanuni ipotek tesisi ile ilgililere bildirilir.



Teknik üyelere huzur hakkı, yolluk ve gündelik ödenir. 



Taşınmazların değeri kıymet takdir komisyonları vasıtası ile tespit edilir. Bu heyet 3 kişiden oluşur. Heyet tespit esnasında uzman kişi, kurum ve kuruluşları ile emlak alım satım bürolarından faydalanır. Kamulaştırma Kanunu’ndaki esaslara göre tespit yapılır.



Uygulama alanında yapılacak olan konut ve işlerinden öncelikle uygulama alanının malikleri öncelikli olmak üzere ilgililerle sözleşme akdedilir. 



Taşınmazın değeri, konut veya işyerinin inşaat maliyet bedelinden düşülür. Taşınmaz sahibi alacaklı ise kişiye bedel veya imar hakkının başka yere devir hakkı verilir. 



İlgili borçlu kalır ise bedel hak sahibi tarafından taksit ile ödenebilir. Taksit ödeme esasları kurum tarafından belirlenir. 



İlgili konut veya işyerinin inşaat maliyeti yapım ihaleleri, ihale bedeli, arsa edenim bedeli, proje gideri, yıkım ve nakliye gideri, taşınmaz değer tespit masrafları, zemin iyileştirme giderleri ve müşavirlik giderleri dikkat alınarak hesaplanır. 



İşyeri verileceklere işyeri hissesi de verilebilir. Ortaklıktan doğan sorunların olacağı kesin. 



İlgili kurum taşınmazlar maliklerini proje ortağı yaparak kat veya hasılat karşılığı inşaat yapabilir veya yaptırabilir. 



Bakanlık toplulaştırma yapabilir, taşınmaz satın alabilir, önalım hakkı kullanabilir, trampa yapabilir, imar haklarını başka alana aktarabilir, mülkiyet hakkını menkul değere dönüştürebilir, inşaat yapmaya veya yaptırmaya yetkilidir. 



Riskli alanlarda ve riskli yapılarda öncelik maliklerce uygulama yapılmasıdır. Riskli yapılarda parseller birleştirilerek imar adası uygulanabilir. Yeniden bina yapılabilir, paylar satılabilir. 



Kat maliklerinin 1/3’ünün istemi ile kat malikleri toplantıya çağrılır. Bu toplantında:

Malikler anlaşamazlarsa yapı değeri tespit edilir ve oybirliği ile anlaşmaya çalışılır. 

Anlaşma yine olmazsa paydaşların 2/3 çoğunluk ile karar tutanağa bağlanır. Karar, karara katılmayanlara ve toplantıda bulunmayanlara tebliğ edilir. 15 içinde karar muhaliflerce kabul edilmezse, arsa payları Bakanlıkça tespit edilecek rayiç değerlerden az olmamak üzere diğer paydaşlara satılır. Satışa giren paydaş olmazsa bedel bakanlıkça ödenerek tapu Hazine adına tescil edilir. Bu yerler anlaşmaya göre Bakanlığa tahsis edilmiş sayılır; TOKİ veya idareye devredilir. 


Tahliye edilen maliklere 18 ayı geçmemek kaydıyla aylık 600.TL. kira yardımı yapılabilir. Kira yardımının ilk 5 ayı peşin ödenebilir. Kira yardımı için ilgili kuruma veya Müdürlüğe başvuru yapılır.



Tahliye öncesinde 15 gün için taşınmaz malikleri, su, elektrik, telefon, doğalgaz ve benzeri hizmet ve emlak vergisi ile vergi borçlarını ödeyerek yapıyı boş olarak teslim ederler. 



Planlama süreci kurumlar arası eşgüdüm ile tamamlanır ve değerlendirilir. Yine yapılacak planlarda çevresel faktörler ile ulaşım sistemi ile bütünleşme ve altyapının bütün halinde dikkate alınması öngörülüyor. 



Yönetmeliğin ekinde Riskli Yapı Tespiti Lisans Belgesi’nin formatı da belirlenmiş durumda.



Kentsel Dönüşüm Yönetmeliği diyebileceğimiz bu yönetmelik ile detaya fazla girmemek kaydıyla ilk akla gelen sorulara cevap vermeye çalıştım. Detaylı bilgi almak isteyenler aliemredesat@gmail.com e-posta adresine sorularını iletebilirler.

aliemredesat@gmail.com

Polis ve Silah, Polisin Silah Kullanma Yetkisi


Bir genç polis düşünün belinde silah sokaklarda devreye atıyor. Telsizden mesaj geçiyor; acil olaya müdahale edeceksin diye. Ekip arabasına atlayıp arkadaşları ile olay yerine intikal ediyorlar. Bir anda kendilerini bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün ortasında buluyorlar. Yasa dışı gösteri yapan bu grup ellerinde taş ve sopalar ile ekip arabasında saldırmaya başlıyor. Arabanın camları kırılıyor. Siren sesleri ve megafondan yapılan anons kalabalığı dağıtmaya yetmiyor. Ekip arabasındaki genç polis kıdemli meslektaşına kaygısını iletiyor. Panik halinde yakındaki diğer ekiplere haber veriyorlar. Bu esnada kalabalık daha da şiddetleniyor. Arabayı takla attırmaya çalışıyorlar. Genç olan polis arkadaş can korkusu ile silahına davranıyor. Havaya rastgele ateş açıyor. 


Genç, yaşlı; rütbeli rütbesiz her polisin başına gelebilecek bir durum. Sonunda ne oldu diye merak ediyorsunuz. Genç polisin silahından çıkan mermi sonucu göstericilerden biri yaralanıyor. Genç polisi açığa alınıyor. Disiplin soruşturması ile bağlantılı açığa alınıyor. Meslekten ihraç edilmese bile muhtemelen derece kademe ilerlemesinin durdurulması ve benzeri bir disiplin cezası alacak. Hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından taksirle adam yaralamadan dolayı ceza davası açılacak. 



Silah sevgisi veya güvenlik kaygısı duyan sivil bir vatandaş hayatında silahını kılıfından bir kere ya çıkarır ya da çıkarmaz. Silahını kullanma ihtiyacı duymaz bile. Peki ya polis ne yapacak; Özellikle toplumsal olaya müdahale eden yukarı ki genç polis. Yukarı ki sadece en kötü senaryodan ibaret. Silahını kullansa bir dert kullanmasa bir dert oluyor. Canını mı düşünecek mesleğini mi?



Polisin değişim sürecini canlı izleyen bir serbest meslek mensubu olarak batılılaşma sürecine ilişkin yasal değişikliklerin sıkıntı yarattığı kanaatindeyim. Herkes ABD örneğini veriyor. Olaya müdahale eden polis memuru mukavemet halinde derhal zor kullanabiliyor. Şüphelendiği kişiye silah çekip tehlikeyi bertaraf edebiliyor.



Türk polisinin de benzer yetkileri kullanabileceği kanaatindeyim. Eskiden polis memurunun silah kullanıp kullanamayacağı konusunda şüphelerim vardı. Artık yok çünkü polislerin psikolog veya psikiyatrlar tarafından gözlemlendiğini biliyorum. Amirlerin de titizlikte emirlerinde çalışan polis memurlarını gözlemlediği kanaatindeyim.



Polisin silah kullanma yetkisine dair hazırladığım bu yazıya yönelik araştırmam da silah kullanmaya dair yasal hükümlerin dağınıklığı sorunu ile karşılaştım. 



Şüphe yok ki polis kendini canını korumak için gerekirse silah kullanacak. Bu duruma meşru müdafaa diyoruz. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bu hak herkes için geçerli. Ama ceza mahkemeleri tarafından kolay kolay uygulanmıyor. Özellikle de polis memuru arkadaşlarımıza. Burada polis memuru arkadaşa karşı gelen tehdit ile polis memuru arkadaşın göstereceği tepki arasında orantı olması gerekiyor. Polis memuru sopa ile saldıran göstericiye karşı silahını kullanamaz. Saldırıya vereceği tepki de hemen olmalıdır. Mesela saldırıdan on dakika sonra saldırgana silah geçemez. 



Kısaca PVSK olarak nitelendirilen polis meslek yasası polisin silah kullanma yetkisi ile ilgili hükümler ihtiva ediyor. Burada polisin öncelikle saldırgana dur ihtarında bulunması gerekiyor. Saldırgan, ihtara rağmen durmazsa uyarı için havaya ateş edilmelidir. Tabi polis havaya ateş ederken balkondan olayları film gibi merakla izleyen necip Türk vatandaşlarına dikkat edecek. Saldırı hala durmaz ise saldırgan hayati olmayan organlarından vurulmak suretiyle etkisiz hale getirilecek. Olay yerinde yaralanın saldırganın hastaneye sevki için ambulans isteme yükümlülüğünü ayrıca belirtmekte fayda var. Hakkında yakalama kararı bulunan kişiler içinde aynı uygulama geçerli.



PVSK’nda bulunan yetkide sınırın aşılması durumunda hâkimin önüne çıkıp babanın adı ne sorusu ile karşılaşmamak için çok dikkatli olunması gerekiyor. Özellikle genç polis arkadaşların çok dikkatli olması gerekiyor. Asaletleri tasdik edilmeden sorgusuz sualsiz mesleklerini kaybedebilirler. Polis amirleri de vur emri verirken bu hususlara dikkat etmeleri gerekiyor. 



PVSK dışındaki Türk Hukuku’nda silah kullanma yetkisini düzenleyen hükümlerde benzer olduğundan aynı şeyleri tekrar etmemek için sadece ilgili hükümlerin bulunduğu kanun ve kanun maddelerinin birkaç tanesini zikrederek yazıma son veriyorum. 



3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m. 20/son,

1481 sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesine Hakkında Kanun m. 2,
CMK’nun m.168. ve PVSK m. Ek 6/6,
2911 Sayılı Yasa,
3201 Sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu,
5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu,
2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Yasasının 11. maddesi ve Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 39. Maddesi,



Soru, görüş ve önerileriniz için