28 Ağustos 2022 Pazar

Kırmızı Hap Nedir ? Rollo Tomassi'nin Dokuz Demir Kuralı

Değerli Meslektaşım,

Youtube'da yapmış olduğum yayınlardan dolayı bir süre yazılarıma ara vermiştim. Bu yazım ile tekrardan blog dünyasına geri dönüyorum. 

14 Şubat 2022 Pazartesi

Güney Afrika Turu


1.Gün İstanbul Johannesburg


İstanbul Havalimanında rehberimizle buluşup check-in işlemlerini tamamlayıp uçağımıza biniyoruz. Uçaktan indikten sonra yerel rehberimiz eşliğinde ve bizi bekleyen araçla şehir turumuza başlıyoruz. İlk olarak Houghton-Mandela Evi’ni dışarıdan görüyoruz.

İkinci olarak Rosebank ve Sandton bölgelerini panaromik olarak geziyoruz.

Otelimize ulaşıyor ve istirahate çekiliyoruz. Akşam yemeği için dileyen misafirlerimiz Mandela Alışveriş Merkezine gidebilirler.

 

2. Gün Lesedi Park – Sun City

Otelimizde alacağımız sabah kahvaltısından sonra Sun City’ye gitmek için yola çıkıyoruz.

Yolumuzun üzerinde önce Lesedi Kültür Köyü ve Aslan Parkı’nı ziyaret ediyoruz.

Lesedi, Güney Afrika’da yaşayan siyah kabilelerin yaşam şekillerinin, danslarının, gelenek ve göreneklerinin sergilendiği kültürel bir köydür. Burada  çok şaşırtıcı ve tecrübeli rehberimiz eşliğinde önce video sunumunu izliyoruz sonrasında Zulu, Xhosa, Basotho ve Pedi kabilelerinin ev yaşamlarını gösteren stüdyoyu ziyaret ediyoruz.

Daha sonra salonda yerel Afrika danslarını izliyoruz. Gösteriden sonra açık büfe öğlen yemeğini alıyoruz. Afrika’ya gelip ben timsah eti yemedim dememeniz için açık büfede timsah etini de dileyen misafirlerimiz tercih edebilirler.

 

Lesedi Köyü’nden sonra araçlarımızla Aslan Parkına geçiyoruz. Burada aslanları ve yabani köpekleri ve de zürafaları bol bol görme şansınız olacak. Muhafazalı araçlarımızla bu hayvanları çok yakınından fotoğraflama şansımız olacaktır.  Daha sonra yavru beyaz aslanların yanına gideceğiz ve onlara dokunacağız.

Aslan Parkı’nı gördükten sonra Sun City’ye ulaşıyoruz. Otelimizde check-in yaptıktan sonra dinleniyoruz.

 

3. Gün Sun City

Otelimizde alacağımız kahvaltıdan sonra Pilanesberg Safari Turuna katılıyoruz. Bu turda Big Five olarak isimlendirilen beş büyük hayvanı görmek şansımız bulunmakta. Bunlar Aslanlar, leoparlar, filler, Afrika bufalosu ve gergedanlar.  Bu hayvanları doğal yaşam ortamlarında korumalı kamyonlar içerisinde görmek için safariye çıkıyoruz. Şansınız varsa her zaman görünmeyen aslanı ve bol bol fil, zürafaa ile 350 kuş türü, 65 sürüngen ve yüzlerce değişik hayvan görünebilir. Safariden sonra Sun City’deki otelimize dönüyor ve istirahate çekiliyoruz.

Dileyen misafirlerimiz timsah parkını ziyaret edip sonrasında da akşam yemeği için alışveriş merkezlerini tercih edebilirler.

 

 4. Gün Sun City – Johannesburg – Cape Town

Bugün otelimizde alacağımız kahvaltıdan sonra araçlarımızla Johannesburg havalimanına transfer oluyor ve yerel havayolları ile Cape Town’a uçuyoruz.

İlk olarak panoramik şehir turumuzu gerçekleştiriyoruz. Long Street, Company Gardens, Ümit Kalesi, Parlamento Binası, Adderly Caddesi , Reibeck heykeli göreceğimiz yerler arasındadır.

Şehir turu sonrasına otelimize transfer olup istirahate çekiliyoruz.

 

5. Gün Masa Dağı ve Stellenbosh Çiftliği

Bugün otelimizde alacağımız kahvaltıdan sonra 1087 metre yükseklikteki Masa Dağı’na çıkmak için araçlarımızla teleferik noktasına varıyoruz. Hava şartlarının izin vermesi halinde teleferikle Masa Dağı’nın zirvesine çıkacağız. Cape Town şehrini kuşbakışı görüp eşsiz manzarası ile baş başa kalacağız. Burada fotoğraflar çekip sonra tekrardan teleferikle aşağıya ineceğiz.

Araçlarımızla bir saatlik yolculuğun ardından 1679’da kurulmuş olan Stellenbosh kasabasına varıyoruz. Meşe ağacı fıçılarında dinlendirilmiş şarapları ile ünlü bu yerde ilk ziyaretimiz şarap imalathaneleri ve üzüm bağları oluyor. Ardından güzel bir restoranda Afrika mutfağının lezzetli yemeklerini öğlen yemeğinde tadarak otelimize doğru yola çıkıyor ve sonrasında istirahate çekiliyoruz.

 

6. Gün Ümit Burnu

Kahvaltı sonrasında Afrika’nın güneyde en uç noktası olan Ümit Burnu’na doğru yola çıkıyoruz. Bantry Bay, Camps Bay ve Llandudno bölgelerinden geçip Hout Bay’a ulaşıyoruz. Fotoğraf molasının ardından tekne turuna çıkıyoruz. Tekne turumuzda Duiker Adası’ndaki Kürklü fokları doğal ortamlarında gözlemleyeceğiz. Sonra Chapmans Peak ve Constantia Nek’ten geçerek  Simons Town’deki Boulders Beach’e  varıyoruz. Burada Melbourne Philip Island turumuza katılmış olan misafirlerimizlerin deneyimledikleri gibi Afrika’da kıtasından Antartikaya yakın olan bir noktada Afrika Penguenlerini göreceğiz. Deniz kenarındaki öğlen yemeğinden sonra Afrika’nın en güney batı köşesinde Barthelomios Diaz’ın keşfettiği Ümit Burnu’nu göreceğiz. Finiküler ile Cape Point’teki dünyanın en yüksek fenerini göreceğiz.

Günün sonunda Cape Town’daki otelimize dönüyoruz.

 

7. Gün İstanbul’a Dönüş

Sabah kahvaltısını ve serbest zaman sonrasında havaalanına transfer olup İstanbul’a dönüş yolculuğuna çıkıyoruz.


Avustralya Yeni Zelanda Turu

1.GÜN / İSTANBUL – MELBOURNE  

İstanbul havalimanı dış hatlar gidiş terminalinde rehberimiz ile buluştuktan sonra check-in işlemlerimizi yaparak pasaport kontrolümüzün ardından tarifeli sefer ile uçuşumuza başlıyoruz.

2.GÜN / MELBOURNE

Büyük Okyanusu geçerek yaptığımız uzun bir yolculuktan sonra Melbourne Havalimanına varıyoruz. Pasaport işlemlerinden sonra otelimize bizi bekleyen araçlarla transfer oluyoruz. Odalarımızda istirahate çekiliyoruz.

3.GÜN / MELBOURNE TURU

Otelimizde alacağımız kahvaltıdan sonra şehir turumuza başlıyoruz. Dileyen misafirlerimizle Yarra Nehri’nin kenarında yapılmış Euruka Tower seyir kulesine çıkıyoruz. Eşsiz manzarada Melbourne’u kuş bakışı olarak izliyoruz. Buradan daha sonra yürüyerek gezeceğimiz Flinder Street Tren İstasyonu, Swanston Elizabeth Street ve St. Paul Kilisesi, St Kilda Plajı ve Melbourne Avusturya Açık Hava Tenis Şampiyonasının yapıldığı kortları görebiliriz.

Daha sonra kuleden inip Yarra Nehri’nin kenarında yürüyüş yapıyoruz. Kano ile gezen, parka koşu yapan, bisiklete binen ve tekne turu yapan insanların görüntüsü bize Avustralyalıların ne kadar sportmen bir halk olduğunu göstermektedir.

Flinder Street Tren İstasyonu’na uğradıktan sonra tramvaylar şehri Melbourne’de kare şeklinde merkezi dolaşarak ring yapan tramvay ile tur yapıyoruz. Önce parlamento binasına gidiyoruz, orada resimler çektikten sonra St Mary Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. Dileyin misafirlerimiz Melbourne Müzesi’ni ziyaret edebilirler.

Daha sonra Melbourne’ün Yunan tapınak mimarisi tarzında yapılmış kütüphanesini ziyaret ediyoruz. Çin ve Yunan caddelerini ve bunların yanı sıra Federation Square, Victoria Market Pazar yeri, Colin Street,  Swanston Elizabeth Street ve diğerlerinde  serbest zamanda kayboluyoruz.

Buluşma noktasında bir araya geldikten sonra otelime dönüyoruz.

4. GÜN / MELBOURNE PUFFING BILLY BUHARLI TREN ve DOĞAL YAŞAM PARKI TURU

Otelimizde alacağımız kahvaltının ardından aracımızla Puffing Billy Buharlı Tren Turu yapmak üzere Belgrave İstasyonu’na hareket ediyoruz. Belgrave Tren İstasyonu’nda bir zamanlar tomruk ve yük taşıma amacıyla kullanılan Puffing Billy Buharlı Yük Treni’ne biniyoruz. Çocuklar gibi şen olan misafirlerimizle orman içerisinde muhteşem bir yolculuk yaparak çocukluğumuzu tekrardan yaşıyoruz.

 Yıkılmak üzereymiş gibi görünen ahşap köprüden geçerken yüreklerimiz ağızlarımıza geliyor. Çığlıklar atarak köprüyü geçtikten sonra Menzies Creek istasyonunda trenden iniyoruz.

Trenden indikten sonra aracımızla turumuza dahil olan Doğal Yaşam Parkına gitmek üzere yola çıkıyoruz. Doğal Yaşam Parkı’nda rehberimiz işleğinde Avustralya’nın yerel hayvanlarından olan Koala ve Kangruları doğal yaşam ortamlarında gözlemleyerek bu güzel anları bol bol fotoğraflıyoruz.

Turumuzu tamamladıktan sonra otelimize dönmek üzere bizi bekleyen özel araçlarımızla yola çıkıyoruz.


5.GÜN / MELBOURNE ŞEHİR TURU – PHILIP ISLAND TURU

Otelimizde kahvaltımızı aldıktan sonra özel aracımızda dünyada Antarktika’ya en yakın üç noktadan biri olan St Philip Island’a doğru yola çıkıyoruz. Daha önceki misafirlerimizle Arjantin’in Ushuaia, Güney Afrika Ümit Burnu’na yaptığımız turlarımızda yine Antarktika’ya en yakın noktaları ziyaret etme fırsatımız olmuştu. İşte burada  Antarktika’dan kuluçka döneminde yavrularını büyütmek için gelen Penguenlerin yaşam alanlarını göreceğiz.

 Philip Island’a varmadan önce öğlen yemek molasında Avustralyalılar gibi mangalda kuzu ve dana eti pişirip yiyeceğiz. Yemekten sonra fazla geç kalmadan St Philip Adası Doğal Milli Parkı’na giriş yapıp oradaki tribünlerde yerimizi alıyoruz. Bu tribünlerde güneş batarken yuvalarına dönen penguenleri doğal ortamlarında gözlemliyoruz. Yüzlerce penguen dönüşlerini tamamladıktan sonra aracımıza binip otelimize dönüyoruz.

 

  

6.GÜN / MELBOURNE – HOBART ( TAZMANYA ADASI )  

Otelimizde alacağımız kahvaltımızın ardından yerel havayolları ile Tasmania adasına uçuyoruz. Adını Hollandalı kaşif Tazman’dan alan Tazmanya Adası’nın başkenti Hobart şirin bir şehirdir. Bizi karşılayan özel aracımızla otelime hareket ediyoruz. Eşyalarımızı otelimize bıraktıktan sonra şehir turumuzda; Eski Rıhtım Salamanca Mahallesi’ni ve  liman bölgesini geziyoruz. Dileyen misafirlerimiz Hobart’ın deniz mahsulleri ile ünlü restoranlarında her bütçeye uygun öğlen yemeklerini alabilirler. Özellikle ıstakoz ülkemize göre daha bol olduğu için sevenlerine duyurulur.

Hobart Şehir Turu sonrasında otelimizde istirahate çekiliyoruz.

 

7.GÜN / PORT ARTHUR ve KÖRFEZ TURU

Sabah otelimizde kahvaltımızı aldıktan sonra özel aracımızla meşhur Port Arthur hapishanesine gidiyoruz. Zaten azılı mahkum ve fahişelerin İngiltere’den getirildiği Avustralya’da hala suç işlemekten vazgeçmeyen İngilizleri, kaçmanın imkansız olduğu, üç tarafı denizlerle çevrili kalan tarafında da zincire vurulmuş azgın köpeklerin bulunduğu bu meşhur hapishanede o günleri yaşıyoruz.

Yolda “Kanguru Çıkabilir” tabelasındaki uyarılara dikkat ederken gözlerimiz kanguruları arıyor.  Philip Adası’nda gördüğümüz gibi kanguruları görmek mümkün mü diye bakıyoruz.  

Port Arthur Hapishanesi UNESCO Dünya kültür mirası listesinde yer almaktadır ve Avustralya’da en çok turist çeken noktalardan biridir. Burada bir çok mahkumun hikayesini dinledikten sonra tekne turu ile Hayaletler Şehri Mezarlıklarının da görüldüğü turumuza devam ediyoruz.

Dönüş yolunca birkaç noktada fotoğraf molası verip otelimize dönüyoruz.

 

 

7.GÜN / HOBART – SYDNEY

Bu sabah otelimizde alacağımız  kahvaltımızın ardından havalimanına giderek Sydney uçuşumuzu yapmak üzere check-in işlemlerimizi gerçekleştiriyoruz. Hobart’tan Sydney’e uçuyoruz.

Sydney New South Wales Eyaleti’nin başkentidir. Şehir turumuza önce meşhur Darling Harbour ile başlıyoruz. Casino, yat limanı ve kafeteryaları ile ünlü bu yerde sahil boyunca yürüyüp Harbour Bridge’e doğru devam ediyoruz. Köprünün altında The Rocks bölgesini keşfediyoruz. 1788 James Cook askerleriyle birlikte doğu yakasında ilk Sydney’e ulaşmıştır. Aborjinlerin yaşadığı bu topraklara İngilizlerin ilk ayak bastığı yer olan The Rocks bölgesi bugün Kruvaziyer Gemi Limanı ve Gurme Restoranları ile ünlüdür.

 Bundan sonraki durağımız Circular Key adlı feribot limanı. Bu limandan kalkan feribotlara binerek Sydney Şehri’nin silüetini Harbour Bridge Köprüsü, Opera House, Botanik Bahçesi ve iş merkezinin gökdelenleri ile bir bütün olarak görebilirsiniz. Aynı zamanda bu feribotlarla ulaştığımız noktalarda Manly Beach gibi şehir diğer yakasında bulunan sakin ve Sydney Körfezi’nin coğrafi güzelliklerini keşfedebilirsiniz.

Bir sonraki durağımız Sydney Opera House olacak. Bu bina Avusturalya denildiğinde ilk akla gelen yapıdır. Rehberimizin bilgilendirmesi ile bol bol fotoğraf çekerek burdan botanik bahçesine geçiyoruz. Botanik Bahçesi’nde yürüyüşümüzü tamamladıktan sonra Hyde Park’a ulaşıyoruz

Günün sonunda yürüyerek en önemli noktalarını keşfetmenin vermiş olduğu keyifli yorgunlukla otelimize varıyoruz. Dileyen misafirlerimiz akşam ekstra olarak yemek için Sydney Limanı’ndan kalmak gemilerde rezervasyon yapabilirler.

 

8.GÜN / SYDNEY – AUCKLAND – ROTORUA

Sabah kahvaltımızın ardından Yeni Zelanda’ya gitmek için otelimizden ayrılıyoruz. Havalimanı’nda check-in işlemi yaptıktan sonra yaklaşık 2,5 saatlik bir uçuştan sonra Aukland’a varıyoruz. Karayoluyla Roturua’ya yola çıkıyoruz. Yolculuk esnasında fotoğraf molaları veriyoruz. Rotorua Şehir Turu sonrasında dinlenmek için otelimize yerleşiyoruz. Dileyen misafirlerimiz akşam yemeğinde ekstra olarak yerel lezzetlerden Hangy Yemeğinin tadına bakabilirler. Moari Yerli Köyü Gece Show’ları da ekstra olarak misafirlerimizin tercihlerinden olabilir.

 

9.GÜN / ROTORUA – AUCKLAND

Bu sabah kahvaltımızı takiben Hobbit Köyü müzesini ziyaret edeceğiz. Yüzüklerin Efendisi filminin çekildiği film platosunu ziyaret edeceğiz. Mighty Waikato bölgesinin kalbinde, Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit Üçlemelerinde gösterildiği gibi rehberli Hobbiton yürüyüş turuyla Shire'ın yemyeşil çayırlarını keşfedebilirsiniz. Bu keyifli gezimizin ardından Auckland şehrine dönüyoruz. Burada konaklayacağımız otelimize giriş işlemlerimizi yaparak dinlenmek üzere odalarımıza yerleşiyoruz.

 

10.GÜN / AUCKLAND

Sabah otelimizde alacağımız kahvaltımızın ardından Auckland şehir turumuza başlıyoruz. İlk olarak şehir merkezinden geçerek, Queen Caddesi'nin ana caddeleri boyunca, ikonik Karangahape yolunu ve şık Ponsonby banliyösünü ziyaret ediyor, Auckland şehrinin üzerinde Maungawhau Dağı’nı görüyoruz. Turumuzda Manukau ve Waitematā limanları, Rangitoto ve ötesinin manzarası nefeslerinizi kesecek.  One Tree Hill (Maungakiekie), dev ağaçları, geniş caddeleri, keşfedilecek birçok yolu ve tepenin üstünde bir izleme platformu olan bir şehir parkına sahiptir. Misafirlerimiz panoramik manzarada eşsiz fotoğraflar çekebilecekler.

Turumuzun sonunda otelimize dinlenmeye çekiliyoruz.

11.GÜN / AUCKLAND – SYDNEY

Kahvaltı sonrası Auckland’tan Sydney’e uçuyoruz. Bugünkü turumuza toplu taşıma araçlarıyla dünyaca ünlü Bondai Beach sahiline gideceğiz. Bondai Beach Manly Beach gibi Sydney’in en güzel plajlarındandır. Plaj gezisi sonrasında şehir merkezine dönüyor ve Fish Market’e gidiyoruz. Deniz ürünleri satılan bu balık pazarında biz de Sydney’liler gibi aldığımız deniz ürünlerini pişirtip yiyebileceğimiz gibi yemeye hazır olanları da sipariş edebiliriz. Fish Market ziyareti sonrasında George Street’i takip ederek Chinetown’a gidiyor bol bol fotoğraflar çekiyor ve Paddy’s Markete gidip alışverişimizi yapıyoruz. Paddy’s Market bütün ürünleri, hediyelik eşyaları ekonomik fiyatlarda bulabileceğiniz bir alışveriş cennetidir.

Queen Victoria Building Alışveriş Merkezi klasik İngiliz Mimarinin Sydney’deki güzel bir örneği olup üst gelir grubuna hitap eden dünyaca ünlü markaları bünyesinde barındırmaktadır.

Size bir sürprizimiz var.  Matrix filminin çekildiği caddede bol bol fotoğraf çekerek filmin içinde yaşıyormuş gibi hissetmeni sağlayacağız.

 

 

12.GÜN / SYDNEY – BLUE MOUNTAINS TURU

Otelimize alacağımız kahvaltıdan sonra Blue Mountains’a ( Mavi Dağlar ) yola çıkıyoruz. Tren yolculuğumuzu yapmak için Central Tren İstasyonu’na gidiyoruz. Orada Katuumba Kasabası’na gitmek üzere trene biniyoruz. Trenle 2 saatlik yolculuk sonrasında Katuumba Kasabası’nda iniyoruz. Ring seferler yapan toplu taşıma araçlarına binerek Blue Mountains Tree Sisters kayaçlarının görüldüğü noktaya varıyoruz. Bugün turistler için çekim merkezi haline getirilmiş olan Scenic Center’daki Kömür Madeni’ne uğruyoruz. Orada almış olduğumuz biletlerle madene inen vagonlara biniyor Jules Verne’nin Dünyanın Merkezine Sehayat romanındaki gibi yeraltını keşfe çıkıyoruz. Kömür madeninden sonra telerefik ile vadinin karşı tarafına geçip çevre gezileri düzenliyoruz.

Blue Mountain binyıllar boyunca aborjinlerin yaşadığı yağmur ormanlarıdır. Yüzlerce yıllık okaliptüs ağaçlarından çıkan gazların ufukta mavi rengi vermesi dolayısıyla bu bölge mavi dağlar olarak adlandırılmıştır.

Dileyen misafirlerimiz ekstra olarak aborjinlerin yaşamı hakkında tiyatral show’u izleyebilirler.

Alış veriş için serbest zamandan sonra Luara Kasabası’nda mola verip tekrar tren istasyonuna gidip Sydney’e dönüyoruz.

 

Otelimize dönüşte istirahata çekiliyoruz.

 

 

13.GÜN / SYDNEY – HUNTER VADİSİ – ÜZÜM BAĞLARI TURU

 

Otelimizde alacağımız kahvaltının ardından bugün Circular Key feribot iskelesinden muhtelif seferlere katılıp Sydney’in Paramata, Manly Beach gibi değişik noktalarına çevre gezileri yapacağız.

Sydney dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğunu bugünkü gezilerde bir kez daha anlayabileceğiz. Feribotlarla yaptığımız seyahatlerde hem şehri panaromik olarak görme şansı olacağı gibi hem de özel noktaları keşfetme şansı bulacağız. Bol bol fotoğraf çekerek başta Opera House Harbour Bridge olmak üzere Sydney’in sembolü haline gelmiş olan yerleri göreceğiz.

 

 

15.GÜN / SYDNEY – İSTANBUL

Otelimizde alacağımız kahvaltıdan sonra transfer zamanına kadar serbest zaman ve sonrasında transfer araçlarıyla havalimanına gidip düzen İstanbul’a dönüş yolculuğuna başlıyor ve güzel anılarla bir dahaki turumuza kadar görüşmek üzere misafirlerimizle vedalaşıyoruz.

 

  

7 Şubat 2022 Pazartesi

Meksika Küba Turu

 

MEKSİKA KÜBA TURU  

 

1.GÜN - İSTANBUL – MEXICO CITY

 

Rehberimizle İstanbul Havalimanında buluştuktan sonra check-in işlemlerini tamamlayarak uçağımıza biniyor ve uzun bir yolculuktan sonra Mexico City Benito Juárez Uluslararası Havalimanı’na iniyoruz. Havaalanından otelimize  transfer olarak istirahate çekiliyoruz.

 

2.GÜN – MEXICO CITY TURU

 

Otelimizde kahvaltımızı aldıktan sonra Zocalo Meydanı’na gidiyoruz. Bu meydan daha önce Texcoco Gölü’ndeki adaların üzerinde kurulmuştur. Mexico City’nin eski adı Tenoktitlan olup burası Aztek İmparatorluğu’nun başkentiydi.

 

Meydandaki dev bayrakta görülen  kaktüs üzerine konmuş ağzında yılan olan kartal efsaneye göre o yılanı burada avlamıştır.

 

Zocalo Meydanı’nda Aztek uygarlığına ait pagan tapınağın yerine bugün işgalci İspanyolların 16. Yüzyılda yaptığı katedral görülmektedir. Katedralin hemen arkasında pagan Aztek tapınağının kalıntıları görülmektedir. Meydanın diğer tarafında ise Milli Saray bulunmaktadır. Koloniyal mimarinin uygulandığı şehirde . 57,600 m2’ yüzölçümü ile bu meydan dünyanın en büyük meydanlardan birisidir.

 

Milli Saray’a girdiğimizde bizi eşsiz güzellikte duvar resimleri karşılamaktadır. Bu duvar resimlerinin ressamı önce öğrencisi daha sonra da genç karısı olan kara kalın kaşlı Frida Kahlo’nın kocası Diego Rivera’dan başkası değildir.

 

Sanatçı bu duvar resimleri ile mazlum Meksika halkının İspanyol  ve diğer işgalcilere karşı verdiği Kurtuluş Savaşı’nı betimlemektedir.

 

Rehberimiz eşliğinde bu resimleri tek tek inceledikten sonra trafiğe kapalı Madero Caddesi’nde dolaşmadan önce Amerika yerlilerinin bizdeki kurşun dökme  ve kutsama adetini uygulayan yine bizim gibi zamanında Şaman inancına sahip olan ve bugün hala inançlarını yaşayan şamanları şansınız varsa  görebilirsiniz.

 

Bir sonraki durağımız 1895 yılındaki nüfus sayımında kayıtlara geçen 453 Osmanlı Türkü anısına yapılmış olan Reloj Otomano isimli saat kulesidir. Etnik olarak Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Araplar ve  Yahudiler Osmanlı tebaası olarak geldikleri için bugün hala orada yaşayan ve Türk olmayan bu insanlara topyekün Türk denmektedir.

 

Reforma Caddesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün heykelini ziyaret ederek günün kalan bölümünü serbest zamanda değerlendiriyoruz.

 

3. GÜN MEXICO CITY TURU

 

Otelde alacağımız sabah kahvaltısından sonra dileyen misafirlerimiz Teotihuacan adındaki UNESCO Dünya Mirası’ndaki antik kenti ziyaret edebilirler. Otelden yaklaşık 1,5 saat mesafede bulunan bu antik kente giderken yol üzerinde dileyen misafirlerimiz kuzu tandır yiyebilirler. Antik kente vardığımızda önce Jaguar Tapınağı’nı geziyoruz. Sonra Ay ve Güneş Piramitlerini görmek için Ölüler Yolu’nu geçiyoruz. Bu piramitler inancı göre birer tapınak olarak kullanılmıştır. Dileyen misafirlerimiz bu piramitlerin basamaklarına tırmanarak gökyüzüne yaklaşabilirler.  Dönüş yolunda Katolik Meksika halkının hac merkezi olan beş kilisenin bir arada bulunduğu Meryem Ana (Santa Maria de Guadalupe) Kiliseler Bölgesi’ni ziyaret ediyoruz. Ziyaretimiz sonrasında otelimizde istirahate çekiliyoruz. Dileyen misafirlerimiz ünlü Meksika Müzisyenlerinin bulunduğu Mariachi Meydanı’na gidip müzik-dans gösterisini izleyebilirler.

 

Dileyen misafirlerim bugün kalan zamanda Xochimilco Şehir Turuna katılabilirler. Xochimilco güzel bir kanallar kasabası olup renkli tekneleri ve Mariachi Müzisyenleri ile ün salmıştır. Tekne turunda lezzetli Meksika mutfağının bize sunulan menüsünün keyfini çıkaracağız.

 

4. GÜN  MEXICO CITY – CANCUN TURU

Kahvaltı sonrasında havalimanına transfer olduktan sonra iç hatlar uçağı ile Meksika’nın en güzel plajlarının olduğu Cancun’a uçuyoruz. Cancun Havalimanından otelime transfer oluyoruz. Sahildeki oteliminiz kumsalında beyaz kum ve turkuaz renkli okyanusun keyfini çıkartıyoruz.

 

5. GÜN CANCUN TURU

Otelimizde alacağımız kahvaltıdan sonra  dünyanın en güzel antik kentlerinden birisi olan meşhur Ketsalkoatl (Tüylü Yılan) Piramiti’nin olduğu Chichen Itza’ya gidiyoruz. UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan bu kent milyonlarca turisti kendisine çeken bir cazibe merkezidir.  2007’de güncellenen Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak kabul edilmiştir. Sadece ekinoks ( 21 Mart – 23 Eylül) tarihlerinde ortaya çıkan merdivenlerindeki yılan gölgesini görmek için binlerce turist bu piramidi ziyaret etmektedir. Rehberimiz eşliğinde diğer spor sahaları, şehir meydanları, tapınakları gezdikten sonra yüzme molası için Cenote Obruğu’na gidiyoruz. Bu obruk yeraltı suyu ile beslenmekte olup derinliği mevsimine göre 10 metre ile 20 metre arasında değişmektedir. Yüzme molası sonrasında otelimize doğru yola çıkıyoruz.

 

6. GÜN CANCUN HAVANA

Otelimizde alacağımız kahvaltıdan sonra Küba gitmek üzere havalimanına transfer oluyoruz. İşlemleri tamamladıktan sonra 2 saatlik yolculuk sonrasında Havana’ya uçuyoruz.

 

Havana San Jose Havalimanı’na iniyoruz.  Misafirlerimizi tropikal iklim sıcaklığı yüreğini dokunmuş gümrük memureleri karşılıyor.

 

Havaalanından lokal rehberimizle otelimize gitmek üzere otobüse binerken 1960’lı yıllardaymış gibi bir hisse kapılıyoruz.

 

Bizleri Karayipler’inin en güzel adası yemyeşil Küba’nın flamboyan ağaçları karşılıyor. Türkçe’de ateş ağacı olarak bilinen bu ağaçların kırmızı, beyaz, pembe renkleri misafirlerimizi büyülüyor.

 

Yollarda kamyonların otobüs, at arabalarının minibüs olarak kullanıldığı, sabanla tarım yapılan ve sayısı 30.bini aşkın ve hala çalışan 60 model geniş Amerikan arabalarının büyüsene kapılıyoruz.

 

Havana şehir turumuza şehrin en yüksek noktasında yapılmış olan Devrim Meydanı’nda  Küba’nın Atatürk’ü diyebileceğimiz San Jose heykelini ve Küba Bayrağındaki yıldızı görerek başlıyoruz.

 

Devrim Meydanı, ülkenin bütün şehirlerinden gelen sendikalar, öğrenci grupları, devlet memurları ve tüm Sosyalist Küba halkının sabah 04.00’te toplanmaya başlayarak geçit töreni yaptığı yerdir. Her 1 Mayıs günü, Onbinlerce insanın       “Ya Sosyalizm Ya Ölüm” haykırışlarını duyar gibi oluyoruz.

 

Küba’nın kurucusu, özgürlük savaşçısı, büyük filozof San Jose’nin Rosa Blanca  (Beyaz Gül) şiirindeki  devrimci, direniş ruhunu da göz ardı etmiyoruz.

 

Cultivo una rosa blanca

En junio como enero

Para el amigo sincero

Que de da su mano franca.

 

Y para el cruel que me arranca

El corazón con que vivo,

Cardo ni ortiga cultivo;

Cultivo la rosa blanca.

 

                              San Jose

 

 

 

Ben beyaz gül yetiştiriyorum

Hem Temmuzda hem Ocakta

Bana dost elini veren

İçten arkadaşım için

Birlikte yaşadığım bu kalbimi parçalayan

Acımasız için

Ne kengerotu ne de ısırganotu yetiştiriyorum

Ben beyaz gül yetiştiriyorum.

                                                           San Jose

 

İspanyollar, İstanbul’un fethi sonrasında İpekyolu’nu kullanıp, Türklere gümrük vergisi vermemek için, Hindistan’a ve Çin’e deniz yoluyla ulaşmak istediler.

 

İspanya Kraliçesi Isabel (ki Kristof Kolomb ile yasak aşk yaşağıdı rivayet edilir ) ve İspanya Kralı Fernando Kristof Kolomb’a gemi ile hep batıya gidilirse Hindistan’a varılacağı fikrini ve projesine destek verdiler.

 

Kristof Kolomb önce gemi ve mürettebat bulamadı. En sonunda hapishanelerden mahkumları toplayarak; La Nina, La Pinta ve Santa Maria gemileriyle meçhule doğru yola çıktı.  Altı ay sonra gemide isyanlar başladı. Kristof Kolomb’un Hindistan’a varma inancını kaybetmeye başladığı o günlerden birinde martılar göründü. Bu martılar karaya yaklaştıklarının işareti idi ve gemilerden büyük zafer ve sevinç coşkusu yaşandı.

 

Sonunda kara göründü ve Bahamalar’da Guanahani’ye ayak bastılar. Önce burayı Hindistan zannettiler ve buraya Hindistan ve yaşayan yerlilere Hindistanlı anlamına Indigenos (Indians) adını verdiler. Günümüzde de Amerikan yerlilerine bütün dillerde Hindistanlı denmektedir.

 

Cuba yerli dilinde büyük ada anlamına gelmektedir. Yerlilerden Cuba! Cuba ! Cuba! İsmini duyan istilacı İspanyollar sonunda Küba’ya vardılar. 

 

İstilacılar, ilk yerleşim yeri olarak, adını Kabile reisinin kızı Havana’dan alan, Küba’nın bugünkü başkenti Havana’yı seçtiler.

 

Havana, İspanyol istilacıların Amerika kıtasında ilk ve terk ettikleri son kaledir.

 

Küba iklim ve toprak kalitesi itibariyle dünyanın en iyi puro tütünlerinin yetiştiği yerdir. Tanrının bir lütfu olan bu coğrafyada, bir cennet bahçesinde şeker kamışı tarlalarında, yerlilerden verim alamayan İspanyol istilacılar, Afrikalıları çalıştırmak üzere getirdiler. İşte Küba’da var olan kültürün ilk tohumları atıldı yaklaşık 500 sene önce atılmış oldu.

 

Kuzey Amerika’daki ayrımcı politikalardan farklı olarak, Küba’ya köle olarak getirilen Afrikalılar, İspanyol istilacılarla entegre oldular. Afrikalıların çocukları ile İspanyol istilacıların çocukları Flamboyan ağaçlarının altında oynarken birbirlerine aşık oldular. Ateş ağacı aşk ağacına dönüştü. Kölelerin sahibi olan burjuva aileler bu aşklara engel olamadılar. Küba’da, Kolombiya’da, Venezuela’da melez bir ırk ortaya çıktı.  Nüfusunun yarısından fazlası melez olan bu halk bugün dünyanın Buena Vista Social Club müzik Cemiyeti ile  Celia Cruz, Omara, Maria Teresa Vera, İbrahim Ferrer olarak bilinen ses sanatçılarını yetiştirdi.

 

Bu topraklar, Küba’nın tanınmasında önemli rol oynayan dünyaca ünlü balerin Alicia Alonso’yu da yetiştirmiş olup onun ismi gençlik iksirine adını vermiştir. Dünyaca ünlü tanınan, aranan ve aylarca öncesinden sıra beklenerek temin edilen bu cilt bakım ürünlerini de bir marka haline gelmiştir.

 

Havana gezimize Devrim Meydanı’nın sonra, Miramar mahallesinde devam ediyoruz.  Küba Devrimi öncesinde Amerikalı üst gelir grubunun yaşadığı bu mahallede bugün de büyükelçilik binalarını bulunduğu mevcuttur. Adeta saray yavrusunu andıran bu binalar büyük bahçelerin üzerinde kuruludur. Bu saray yavrularında halen Amerikan üst gelir grubunun ihtişamlı yaşamından izler taşımaktadır.

 

Modern Havana’nın yeni mahallerinden olan Vedado’yu geçtikten sonra Malecon ismindeki kordonboyunda ilerleyerek San Francisco meydanına geliyoruz. Bu meydan ana rıhtımın ve gümrük binasının da yer almış olduğu en eski meydandır. İsmini 16.yy’da inşa edilmiş olan katedralden almış olan bu meydanda yer alan ticaret ve borsa binasının çatısındaki bronzdan tüccarların tanrısı Hermes heykelini de gözden kaçırmıyoruz.

 

San Francisco Katedralin önünde bulunan heykeli El Caballero de París’in sakalı ve ayağı ile poz vererek fotoğraf çektirmeyi unutmuyoruz. Kahramanız sosyal medyanın olmadığı o dönemde fenomen olmuş biri olup heykeli dikilmiştir. Efsaneye göre kendisi zengin bir tüccarken iflas edince borçlarını ödeyemeyip hapse düşmüş, akıl sağlığına düçar olmuş, hapisten çıktıktan sonra meydanda elinde gazetelerle bir ileri bir geri volta atarken fenomen olmuş biridir.

 

San Francisco meydanından yürüyerek Mercaderes Caddesi boyunca ilerleyerek, trafiğe kapalı eski havana sokaklarında La Plaza Katedral, La Plaza Vieja , La Plaza de Armas meydanlarında kayboluyoruz.

Zamanında Kristof Kolomb’un kemiklerinin İtalya’ya kaçırılmadan önce mezarının bulunduğu La Plaza Katedral’ı ziyaret ettikten sonra Ernest HEMINGWAY gibi ünlülerin de içtiği Mojito’yu La Bodeguita del Medio’da içmeyi unutmuyoruz.

 

La Plaza Vieja’ya gidiyoruz. Bu meydanda Yoruba dinine mensup falcılarda fal baktırıyoruz ve tipik Küba kıyafetlerini giymiş Küba kadınları ile fotoğraf çektiriyoruz. Meydandaki çeşmeyi gördükten sonra Obisbo caddesine doğru yürüyoruz.

 

Türkiye’den getirmiş olduğumuz hediyelik eşyaları çatkapı Kübalı ailelerin evlerini ziyaret ederek veriyoruz.

 

La Plaza der Armas Meydanı’nda başlayan ve El Parque Central Meydanı’nda biten; İstiklal Caddesi’ni andıran araçlara kapalı yaya yolunda restoranlar, kafeteryalar, İlkokul binası, eczane ve Kübalıların karne ile alışveriş yaptıkları bakkalları görüyoruz. Bu cadde üzerinde Mercaderes Sokağı’nın başlangıcından Ambos Mundos Otel’in 511 numaralı odasında Ernest HEMINWAY’ın odasını görmek mümkün. Vaktiniz olduğunda bu otel terasında Havana Club romu ile yapılmış Daiquiri içebilirsiniz. Ama ben daiquiri’yi Ernest HEMINWAY’in içtiği yerde içmek istiyorum derseniz  Obisbo Caddesi’nin sonuna kadar yürüyüp Florida Bar’a uğrayabilirsiniz.

 

Hemen önünde El Parque Central, New York Central Park’a öykünmüştür. Parkın hemen karşısında Alecia Alonso El Teatro Nacional – Milli Tiyatrosunu görebilirsin. Bu tiyatronun yanında Otel Inglatera ve diğer tarafında Capitolio Parlamento binasını görmek mümkündür. Parlamento binası Beyaz Saray’ın kopyası gibidir.

 

El Parque Central’den denize doğru yürüdüğünüzde El Paseo Prada yürüyüş yolunu takip ettiğinizde bugün Devrim Müzesi olan Başkanlık Sarayı’nı görebilirsiniz. Devrimden önceki son başkan Batista buradaki odasından kaçmış ve Fidel Castro’da devrimi yaptıktan sonra bu başkanlık sarayının balkonunda konuşma yapmıştır. Bu müzenin bahçesinde 1959’da Fidel Castro, Raul Castro ve Che Guavera, Cienfuegos ve devrimcilerle toplamda 81 kişinin Meksika’dan Küba kıyılarına ulaştığı Granma adlı tekneyi görebilirsiniz.

 

Malecon Kordonbuyuna ulaşınca karşımızda El Moro Kalesi’ni görmekteyiz. Eski Havana Şehir Limanı işte bu halicin içinde kurulmuştur. Bulunduğumuz bu nokta halicin Atlantik Okyanusu’na açılan ağzıdır. Bu noktadan halicin diğer tarafına doğru yürüdüğümüzde Atatürk’ümüzün Heykelini göreceğiz.

 

Heykel bir parkın içinde bulunmakta olup bu park da diğer dünya liderlerinin ve düşünürlerinin heykellerini görmemiz mümkündür. Fidel Castro tarafından yapılmış olan bu parka Atatürk’ümüzün heykeli devrimci, ilerici bir düşünür olarak uygun görülmüştür.

 

Atatürk’ümüzün heykelini gördükten sonra araçla, denizin altından bir tünelden geçerek halicin diğer tarafındaki El Moro Kalesi’ne ulaşıyoruz. Oradan “Sana bir tepeden baktım Aziz Havana” diyerek fotoğraflar çekiyoruz. 

 

Aynı zamanda ananas kabuğunda pinacolola kokteyli içmeyi ihmal etmiyoruz. Yol üstünde vaktimiz olursa Che Guavera’nın ofis olarak kullandığı binayı görmek de mümkündür. Biraz daha ileride de beyaz renkli Hz. İsa heykeli karşımıza çıkmaktadır.

 

Araçla San Jose hediyelik eşya kapalı pazarına gidiyoruz. Orada isteyenlere Kübalı sanatçıların yağlıboya eserlerini ve ayrıca el yapımı hediyelik eşyaları alma ve siparişlerin tamamlama fırsatı sunuyoruz.

 

Bir Küba klasiği olan üstü açık Amerikan arabaları ile şehir turumuza devam ediyoruz.

 

Malecon’dan Capitoljo binasını görüp Çin Mahallesi’ni geçip tekrar Malecon’a bağlanıp Havana Centro, Vedado ve Miramar bölgelerini görüp otelimize varıyoruz.

 

Otele vardığımıza akşam yemeğini dünyanın en sanatçılarını yetiştirmiş olan Boena Vista Social Club müzik cemiyetin program yaptığı 200 yıllık tarihi handa mükemmel canlı müzik eşliğinde yiyoruz. İçtiğimiz Havana Club romu ile yapılmış daiquiri, pinacolada, cubalibre, mojito kokteyllerinin bize vermiş olduğu rehavetle ve içtiğimiz dünyanın en iyi Küba purolarının dumanında dans eden çiftlere eşlik ediyor ve kendimizden geçiyoruz.

 

7.           GÜN VINALES HAVANA

 

Otelde kahvaltıdan sonra araçlarımıza binerek Pınar del Rio şehrine doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık  2 saat sonra mola verdiğimiz nokta Cuba’da toplam 28 çeşidi olan palmiyelerin en ilgincini sadece burada olan endemik hamile palmiye ağaçlarını görüyoruz. Burada isteyen misafirlerim yine pinacolada kokteylini ananas kabukları içinde alabilirler.

 

Moladan yaklaşık bir saat sonra Vinales Vadisi’ni kuşbakışı gören ve asırlık flamboyan ağaçlarının ki bunlar çınar ağaçlarından daha fazla gölge veren ağaçlar olup bizleri hayretler içinde bırakıyor.

 

Milyonlarca yıl önce denizaltındaki mağaralarda oluşmuş kare şekilli dağları görmekteyiz. Yeşilin bin bir tonunu gördüğümüz Vinales Vadisi bizleri bu gösteriyi yapmak için milyonlarca yıl hazırlık yaptığını ve iyi ki buraya geldiniz dercesine doğanın mucizesi ile baş başa bırakıyor.

 

Fotoğraflarımızı çektikten sonra önce La Cueva’de Indigenas Mağarası’nı ziyaret ediyoruz. Bu mağaranın girişinde şeker kamışını portakal sıkar gibi suyunu çıkartan Kübalı melez kadınların elinden içmeyi unutmuyoruz.

 

Mağara’da sarkıt ve dikitleri gördükten sonra mağara içinde var olan yeraltı nehrinde botlarla kısa bir tur yapıyoruz. Bu mağarada botun kaptanı bize elindeki lazer ışıkla ve fenerle deniz yıldızı, Kristof Kolomb’un üç gemisini ve şampanya şişesini ve benzeri figürleri gösteriyor.

 

Mağaradan çıktıktan sonra güzel bir açık hava restoranında fırında Küba usulü yapılmış tavuk ve aynı zamanda salata ve Küba tatlısından oluşan menüyü alıyoruz. Yemekten sonra Küba Kahvesi içmeyi ihmal etmiyoruz. Kahvenin yanında Küba purolarını da tüttürüyoruz.

 

Küba puro tütünlerinin yetiştirildiği 15 dakika mesafedeki çiftliğe ulaşıyoruz. Orada dünyanın en iyi tütün yapraklarının yetiştirilmesi, fermantasyonu ve sarımını, istiflenmesi ve satışı konusunda bilgi alıyoruz. İsteyenler buradan birinci elden puro alabilir. Sahir günlerinde denk gelirsek Pınar Del Rio Şehrinin merkezindeki puro fabrikasına uğruyoruz. İşte orada bu efsane olmuş bacaklarına puro saran Kübalı güzel kadınları puro yaparken görüyoruz. Bu fabrikada çalışan kadın işçiler dünya klasiklerini ve klasik müzik eserlerini radyodan dinlemektedirler.

 

Çiftlik ziyaretimiz sonrasında Mural de la prehistoria rotayı çevirip 180 x 120 metre ölçülerindeki dağın yamacına yapılmış resim önünde fotoğraflar çekiyoruz. Bu resimde Küba’nın meşhur mavi ve kırmızı renkli salyangozlarını ve yine Küba’daki  coğrafyanın paleotik dönemden bugüne evrilmesini anlatan evrim teorisini simgeleyen dinazor ve insan figürlerini görüyoruz. Fidel Castro’nun ricası ile arkadaşı ve aynı zamanda üniversite profesörü  Leo Vigildo Gonzales Morio ve 60 öğrencesinin 1961 yılında tamamlamış oldukları muhteşem bir resim bizi farklı dünyalara götürüyor.

 

Günün sonunda otelimize dönüyoruz. Biraz istirahat ettikten sonra Tropicana Show’a gidiyoruz. Bu Show 1934’ten beri kesintisiz devam etmekte olup Küba’nın ABD tarafından cennet bahçesi olarak Hollywood filmlerinde defalarca gösterilmiş 200 kişiden fazla ekibiyle muhteşem bir gösteri ve müzik ziyafetini alıyoruz. Bu gösterinin sonunda isteyen misafirlerimiz piste çıkıp Küba müziği işliğinde salsa yapabilirler. Gösteriden sonra otelimize dönüyoruz.

 

8.GÜN TRINIDAD

 

Küba’nın en güzel noktalarından biri olan Trinidad’a yola çıkıyoruz. Havana’dan yola çıktıktan sonra yaklaşık 3 saat sonra Santa Clara şehrine varıyoruz. İşte bu şehir Che Guevara’nın şehri olarak bilinir. Bu şehirde Che Guevara Batista’nın askerleri ve mühimmatı ile dolu olan treni devirmeyi başararak 26 aylık özgürlük savaşının kırılması görmekteyiz. Che Guevara Batista tarafından gönderilen yüzlerce askerin ve vagonlar dolusu mühimmatının olduğu treni dozerle raylarını bozarak devirip ve ele geçirmeyi başardı.  Bu kırılma anı sonrası Batista Dominik Cumhuriyeti’ne kaçtı ve devrimciler savaşı kazandı.  Santa Clara Che Guevara Anıt Mezarınında bulunduğu bu müzede Che Guevara’nın kişisel eşyaları ve fotoğraflarını görebiliyoruz. Diğer bölümmde Che Guevara’nın Bolivya’da mücadele verdiği 28 silah arkadaşının mezarını görmekteyiz.

 

Yaklaşık 1,5 saat sonrasında Trinidad şehrine varıyoruz. Şehre vardığımızda bizi Arnavut Kaldırımı yollar ve 1960’ların Amerikan arabaları, at arabaları karşılıyor.

 

Öğleden sonra bizim için özel olarak hazırlanmış Casa Particular ismi verilmiş olan Kübalı ailelerin hazırlamış olduğu evlere yerleşiyoruz. Akşam yemeği için Trinidad’ın en meşhur meydanı olan La Plaza Major’a gidiyoruz. Oradaki açık hava restoranlarında yemek yiyoruz. Meydanda çok çeşitli restoranlar ve açık havada canlı müzik yapılan, kocaman oturma olanı olan bir bar görmekteyiz. İsteyen misafirlerimiz Buena Vista Social Club müzik cemiyeti tarafından işletilmekte olan bu barda içkilerini yudumlayabilirler.

 

Trinidad Meydanı’nda var olan eski şeker tüccarlarına ait saray yavrusu evleri sabaha bırakıp La Chancancara Barına gidiyoruz. Devrimcilerin dağlarda dar imkanlar ile ürettikleri Rom, bal ve limondan üretilen bu içkiyi canlı müzik eşliğinde tadımlıyoruz. Hediyelik eşya pazarını gördükten sonra Joruva dinine mensup insanların ibadet yerlerini ziyaret ediyoruz. Burada İspanyolların etrafından ilk ayin yaptıkları ağacı görmekteyiz.

 

9.           GÜN TRINIDAD HAVANA

 

Sabah kahvaltısından sonra Cien Fueros şehrine doğru yol alıyoruz. Yolumuzun üzerinde ellerinde para yoldan geçen arabalara uzatan insanlar göreceksin. Bu insanlar sosyalizm ile birlikte artık paraya ihtiyaç olmadığını ve bu paralardan kurtulmak için sizlere verdiğini düşünebilirsiniz. Ne var ki toplu taşımanın neredeyse olmadığı bu ülkede, ekonomisi ambargolar nedeniyle kısıtlanmış olan Küba halkı,  bu cennet köşesini bir ucundan diğer ucuna;  ata arabasıyla, kamyon sırtında yolculuk yaparak bir şekilde çözüm bulmaya çalışırken, gururlu milletin bir ferdi olarak otostop ile değil parasını vererek seyahat etmeye çalışmaktadır. Küba’ya sezonunda giderseniz yolun üzerinde tezgah açmış yerli çiftçilerden kovasını 1 Euro’ya mango almanız mümkündür. Bu yolculuğumuz esnasında gerek köylerin gerek kasabaların içinden geçerken evlerinin önünde oturan misafirperver, güzel yürekli insanların sokak kültürünü göreceksiniz.

 

Bir taraftan çiftçilikle uğraşıp fiziksel bir emek sarf etmek suretiyle hayata tutan

Kübalı köylü kadınlarının şehir kadınlarını aratmayan makyajlı, güneş gözlüklü ve alım kıyafetleri misafirleri kendilerine hayran bırakacaktır.

 

Cien Fueros’ta iki sonra varıyoruz. Şehre girişinden itibaren bizi 150 yıl önce yapılmış  geniş bulvar karşılıyor. Bu keyifli karşılamadan sonra bu kasabada doğmuş ve daha sonra dünya çapında meşhur olmuş olan Benny More’ın heykelini görüyoruz.

 

Oradan La Plaza Major şehir meydanındaki Theatre Tomas Terry’yi ziyaret ediyoruz. Bu tiyatro ismini aldığı hayırsever Tomas Terry tarafından 19. Yüzyılda yaptırılmıştır.

 

Küba’da beyaz ırkı fazlalaştırmak için İspanyollar tarafından davet edilen Fransız göçmenlerin yapmış olduğu binalar, bugüne Küba’da ayakta kalmış tek Fransız ekolüne sahip yerleşim olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Paris’teki Arch de Thiomphe’nin bir kopyasını burada görebilmekteyiz.

 

La Plaza Major meydanında el sanat eserlerinin satıldığı bir pazar bulunmaktadır. Bu pazarda hem Trinidad hem de Havana San Jose pazarlarından olduğu gibi Küba’ya has “Çin’de üretilmemiş” el sanatkarı Luis Usta’nın ahşaptan el yormadı ve göz nuru yapmış ve boyamış olduğu Amerikan Arabaların maketlerini almayı kesinlikle unutmayın.  Bu arabaların Küba’daki Luis Usta dışında ve dünyada eşi benzeri olmayan ve başka yerde bulunmayan nadide eserler olduğunu hatırlatırız.

 

Bir sonraki durağımız Palacio de Valle. Deniz kenarına kondurulmuş bu sarayın terasında misafirlerimizle Havana Club Romundan yapılmış limonatayı denizden gelen tropikal meltem esintilerinin eşliğinde yudumluyoruz. Bu saray dünyada damadını en çok seven kayınpeder benim diyen zamanın ünlü tüccara Celestino Caces tarafından ünlü İtalyan mimar Alfredo Colli yaptırılarak damadına hediye edilmiştir. Daha önce İspanya Granada’yı ziyaret etmiş olan misafirimizin muhakkak görmüş oldukları El Hamra Sarayı’ndaki Mağribi mimari uslup binlerce kilometre ötedeki bu villada karşımıza çıkacaktır.

Cien Fuegos’dan yolculuğumuza devam edip Havana’daki otelimize varıyoruz.


10.         GÜN HAVANA

Serbest zaman ve havaalanı transferi ve Havana’dan İstanbul’a dönüş

2 Şubat 2022 Çarşamba

Peru Bolivya Şili Turu

 

Tur Programı

1. Gün

İstanbul – Lima

Rehberimizle İstanbul Havalimanı’nda buluşup check-in işlemlerini yapıyoruz. Uzun bir yolculuktan sonra Peru’nun başkenti Lima’ya varıyoruz.

Lima vardıktan sonra otelimize yerleşip dinleniyoruz.

 

2. Gün

Lima – Cusco

Kahvaltımızın ardından kısa bir şehir tanıtım turu yapıyor ardından havalimanına transfer oluyoruz. Yerel havayolları ile öğle saatlerinde Cusco’ya uçuyoruz. 

Cusco’ya vardığımızda yaklaşık 3.000 metre dolaylarındaki rakımdan ötürü önce yavaş hareketlerde bulunuyoruz. Oksijenin azlığı dolayısıyla metabolizmanın alışması zaman alabilir. Başağrısı ve mide bulantısı olabilir. Endişe etmeden duruma alışıyoruz.

Cusco  İnka Medeniyeti’nin Ant Dağları’nda bir ovada kurulmuş ekonomik başkentidir.

Ant Dağları’nda var olan altın madenlerini kullanan yerli Amerikalılar başkentlerinde yapmış oldukları tapınakları altın levhalarla kaplamışlardır. Bu tapınaklardan en önemlisi El Templo de Sol (Güneş Tapınağı) olup buraya ulaşan İspanya Kralı ve Kraliçesi Fernando ve Isabel’in askeri Francisco Pizarro altınları görünce dehşete kapılmış, sadece 177 askeri ile binlerce yerliyi 3 metre mesafeden toplarla öldürerek bu toprakları işgal etmiştir.

Cusco İspanyal koloniyal mimarinin uygulandığı, klasik La Plazo Major Büyük Meydan etrafındaki devlet binaları ve kathedralleri, 16. Yüzyıldan kalan sokakları ile Ant Dağları’nda var olan altın değerinde güzel bir başkenttir. Bu başkentin sokaklarında rehberimiz eşliğinde dolaşıyoruz. Peru’nun yerli halkı ile yerel rehberler eşliğinde pazar yerinde kaynaşıyoruz.

Cusco Pazarı çok şirin bir pazardır. Orada deve familyasından olan Lama Alpaca etini seyyar tezgahlarda ayaküstü deneyebilirsiniz.

Şehir Turumuzdan sonra otelimize dönüyoruz ve otelimizde dinleniyoruz.

Akşam yemeğinizi almak için yine rehberimiz eşliğinde Cusco Meyda Çarşısı geçerek yerel müzik eşliğinde Restoranımızda yemeğimizi alıyoruz.

Gecenin otelimizde istirahate çekiliyoruz.

3. Gün

Cusco – Machu Picchu – Cusco

Kahvaltının ardından Machu Picchu’ya gitmek üzere otobüsümüzle yola çıkıyoruz.

Yaklaşık 1,5 saatlik yolculuktan sonra Machu Picchu’ gidecek tren için Ollantaytambo Tren İstasyonu’na varıyoruz.

Tren yolculuğumuz 1,5 saat sürmekte olup yolculuğumuz sonunda Aguas Calientes Kasabası’nda  

Machu Picchu’ya ulaşmak için küçük minibüslere biniyoruz.

Macchu Picchu’ya vardığımızda yerel rehberimiz eşliğinde UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’nde olan 500 yıllık İspanyol işgalcilerin varlığından habersiz olduğu bu kenti geziyoruz.

Teraslar üzerine kurulmuş olan bu kentin Ant Dağları’nın güzelliğini ve yeşilin birçok tonunu görmek mümkündür. Hayat boyu çekebileceğiniz en güzel fotoğraf karelerini kadrajınızda görebileceksiniz.

Bugünkü turumuzu tamamladıktan sonra Cusco’daki otelimize dönüyoruz.

 

4. Gün

Cusco - Puno

Kahvaltının ardından özel otobüsümüzle, yaklaşık 8 saatlik bir yolculukla Puno’ya ulaşıyoruz.

Vilcanota Nehri’nin kenarında kurulmuş köyleri ve kasabaları görüyoruz. Yol üstünde Anadolu’nun somun ekmeğine çok benzeyen yerel taze ekmekleri fırından alıp yiyoruz. Eşsiz manzara eşliğinde otobüsü yolculuğu esnasında Pukara’da fotoğraf molası verip Puno’ya devam ediyoruz.

Puno Şehri dünyanın en yüksek rakımlı Titicaca Gölü’nün kenarında kurulmuş olup 4000 metre yüksekliktedir. Akşam şehir sokaklarında bol bol gezerek Lama Yünlerinden yapılmış çok renkli aktı, bere ve diğer elişi hediyelik eşyaları alabilirsiniz.

 

Yolculuğumuz sonunda Puno’daki otelimize varıp istirahate çekiliyoruz.

 

5. Gün

Puno – La Paz

Sabah kahvaltısı sonrasında limana gidip tekne ile Uros Adalarına gitmek için sefere çıkıyoruz.

 

Titicaca Gölü’nün Puno şehri kıyılarında yüzen bu adalar yerliler tarafından sazlardan yapılmıştır. Bu sazdan yapılan adalarda yüzyıllardır yaşam devam etmektedir. İlkel sallarla evler arasında ulaşım sağlanmakta olup hastane, okul ve diğer kamu binaları haricinde karada yaşam yoktur.

 

Yüzen adalardan bir tanesinde yaşayan bir aileyi ziyaret ediyoruz.  Çok canlı renkli kıyafetleri olan aile fertleri ile bol bol fotoğraf çekiyoruz. Sazdan yaptıkları evleri ve salları detaylı olarak inceleme fırsatı buluyoruz. Dileyen misafirlerimiz el yapımı hediyelik eşyaları satın alabilirler.

 

Tekne Turumuzun sonunda Bolivya’nın başkenti La Paz’a gitmek için sınıra ulaşıyoruz. Sınırda Peru’dan çıkıp Bolivya’ya girerken pasaport ve gümrük işlemlerini tamamladıktan sonra Bolivya’lı yerel rehberimiz bizi karşılıyor. La Paz’a gitmek üzere yola çıkıyoruz.

 

La Paz Ant Dağları’nın zirvesindeki geniş bir platoda kurulmuş, çarpık yapılaşmanın hakim olduğu bir başkenttir. Son yıllarda yapılmış olan teleferik hattı ile ulaşıma bir çözüm bulunmuştur. Rehberimiz eşliğinde bu teleferiğe binerek şehir manzarasını inceleme ve fotoğraflama şansımız olacak.

 

La Paz’da otelimize yerleşip dinlenmeye çekiliyoruz.

 

6. Gün

La Paz

Sabah alacağımız kahvaltının ardından, Tiwanaku antik kentine kalıntılarına doğru yola çıkıyoruz. Ünlü güneş kapısı, Ponce ve Fraile monolitleri, Akapana Piramidi, yarı yeraltı tapınağı ve görkemli Kalasasaya kutsal tapınağıni ziyaret ediyoruz. Daha sonra Ay Vadisi’ndeki yürüyüşümüzün ardından La Paz şehir turumuzu gerçekleştiriyoruz.

 

Şehir turu esnasında ilginç Büyücüler Çarşısı’nda bol bol elişi hediyelik eşya dükkanlarından alışveriş yapabilirsiniz. Şehir turunda  Hükümet Sarayı’nı ve Ulusal Kongre binasının bulunduğumu Plaza Murillo’yu geziyoruz.

 

Şehir turu sonrasında otelimizde dinlenmeye çekiliyoruz.

 

7. Gün

La Paz – Arıca

Kahvaltımızın ardından Arica’ya doğru yola çıkıyoruz. Başkent Laz Paz’ı arkamızda bırakıp Arıca’ya doğru hareket ederken Şili sınırına varmış oluyoruz. Şili sınırında sıkı bir kontrolden geçtikten sonra pasaport ve gümrük işlemlerini tamamladıktan sonra otobüsümüzle Şili Yerel rehberimizle Arica’ya doğru yolculuğumuza devam ediyoruz.

 

Atacama Çölü kaktüslü tepeleri ile bizi ürkütüyor. 8 saatlik bir yolculuk sonrasında Pasifik Okyanus kıyısında kurulmuş bir liman kenti olan Arica şehrine varıyoruz. Akşam yemeği için dileyen misafirlerimiz Şili mutfağının meşhur Ahtapotu ve diğer deniz ürünlerinin tadına bakabilirler. Şili şarapları da şık restoranlarda servis edilmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

8. Gün

Arıca – Santiago De Chile

Kahvaltı sonrasında, havalimanına transfer oluyoruz. Yerel havayolları ile yaklaşık 2,5 saatlik uçun ardından Santiago De Chile’ye varacak ve şehir turumuza başlayacağız. Tarihi şehir merkezi, Casa De la Moneda, Plaza de Armas göreceğimiz yerler arasında olacak.

 

Başkan Allende’nin en çok güvendiği adamı olan Pinoche ABD desteği ile O’nu devirmiş olup, sıktığı kurşunların ve ihanetin izleri bir ibret misali olarak La Plaza de Armas’ta görülmektedir.

 

Turumuz sonrası konaklayacağımız otelimize geçiyoruz.

 

9. Gün

Santiago De Chile

Kahvaltının ardından rengarenk bir liman kenti olan Valparaiso’ya doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 1,5 saat sürecek yolculuğun ardından Valparisio’ya varıyor ve şehri tanımaya başlıyoruz.

 

Şehir turundaki Lisbon Turumuza katılmış olan misafirlerimizde hatırlayacağı Finikülerlere binerek Pablo Neruda’nın evini dışarıdan ziyaret ediyoruz.

 

Ziyaret sonrasında Viña del Mar’a gidiyoruz. Yol üzerinde dileyen üzüm bağlarındaki durağımızda   meşhur Şili şaraplarını test ediyorlar.

 

Viña del Mar kordonboyunda gezdikten sonra otelimize doğru yola çıkıyoruz.

 

Keyifli gezilerin ardından Santiago De Chile’ye dönüyoruz. Konaklama otelimizde.

10. Gün

Santigo De Chile – İstanbul

Kahvaltı sonrası havalimanına transfer olarak İstanbul’a doğru dönüş yolculuğuna geçiyoruz.