Nihayet Anthony Giddens'ın Sosyoloji kitabını bitirdim. Kitapta dikkatimi çeken bazı noktaları siz değerli meslektaşlarım ile paylaşmak istiyorum.
Köy - Kasaba - Şehir - Büyükşehir
Küreselleşen dünyamızda sosyoloji incelemeyi en dar kapsamlı topluluk olan köylerden başlıyor. Avcılık ve toplayıcılıkla 40-50 kişinin yaşamış olduğu klanlar tarım devrimi ile birlikte yerleşik hayata geçerek önce köyleri kurdular.
Köyler büyüyerek kasabaları oluşturdu. Kasabalar toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda tapınak ve çevresinde örgütlendi. Takas yoluyla ilk ticari faaliyetler başladı.
Nüfus daha da artarak 18. yüzyıllar birlikte şehirler kurulmaya başladı. Şehirler belediye, okul, hastane ve sair kamusal ihtiyaçların gerçekleştirilmesi daha büyük yapılara sahip oldu.
20. yy ile birlikte şehirlerde kaplarına sığamayarak büyükşehirleri başka bir deyişle megapolleri kurdular. Nüfusu 20.milyonun üzerinde ülke nüfusu gibi büyükşehirler ortaya çıktı.
Şehirleşme ile birlikte köyden kente göç başladı. Tarım toplumundan makineleşme vasıtasıyla sanayi toplumuna geçmekle bir taraftan teknoloji kaynaklı ekonomik refah seviyesi artmakla birlikte diğer taraftan işsizlik sorunları ortaya çıkmaya başladı. Artık bireyin aç kaldığında ne karnını doyuracağı ürünleri yetiştireceği toprakları ne de hayvanları vardı.
Tıptaki ilerlemelerle doğumda beklenen yaşam belirtisinin hızla kırklı yaşlardan 70'li yaşlarla ulaşmaya başlaması ile birlikte dünya nüfusu 200 yıl gibi kısa bir sürede 1 milyardan 8 milyara ulaştı. Sınırlı kaynaklar ile sınırsız ihtiyaçları arasındaki ilişkileri inceleyen ekonomi astronomik talep büyümesinden kaynakları sorunlara çözüm bulamadı.
Evlilik - Aile - Cinsellik
Toplumun en küçük birimi olan aile de şehirleşme, göç baskısı ve nüfus artışı gibi konularda sosyolojinin inceleme konusunu oluşturdu.
Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişle toprağın işlenmesi için adama duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış olduğu için hem erken yaşta evlilikler hem de anne başına düşen doğum sayısında düşüşler yaşandı. Aile bir elin parmakları geçmeyen bireylerden oluşan çekirdek bir yapıya büründü.
Şehirde yaşamanın zorlukları aşma problemini yaşayan birey aileden uzaklaşmaya başladı. Bireyin ailesini ayıracak zamanı kalmadı. Geleneksel aile yapısı değişmeye başladı.
Nesil çatışmaları yaşamamak isteyen birey aileden uzak yaşamaya başladı. Birey yumurtadan çıktığı kümesi unutarak tek başına serbest dolaşmaya başladı. Önce doğduğu büyüdüğü ailesi terk etti. Yaşam zorluklarına daha hazırlıklı olmak için eğitim donanımını arttırmaya başladı. Üniversite bırakan birden fazla yüksek lisans ve doktora derecelerine sahip bireyler ortaya çıkmaya başladı.
Bir başka kaynakta Paris'in nüfusunun yarısının tek başına yaşadığını okumuştum. Bu da aile kavramının ortadan kalkmaya başladığının bir başka göstergesi.
Kitap yazarı İngiltere kökenli olduğu için haliyle öncelikleri kendi ülkesinden gelen sayısal verilere ve araştırmalara göre belirliyor. Ancak küreselleşme ve bunun doğal sonuçları ile birlikte İngiltere'den çıkan sonuçlar ülkemizde de yavaş yavaş yaşanır hale gelmeye başladı.
Çocukların 1/3'ü evlilik dışı olarak dünyaya geliyor. Anne, sosyoekonomik olarak güçlü olduğu için baba ile evlilik ihtiyacı duymadan yaşıyor ya da tek başına çocuğunu büyütüyor.
Ülkemizde evlilik dışı çocuk sahibi olmak toplumsal yapımızdan dolayı kabul edilebilir değilse de boşanma oranlarının yükselmesi ile tek ebeveyn yanında yetişen çocukların sayısında hızla bir artış görülüyor.
Çocuksuz olarak boşanan çiftlerin sayısı ise çocuklu olarak boşanan çiftlerden daha fazla.
Tabuların yıkılması ile birlikte birey cinselliğini daha özgür olarak yaşamaya başlıyor. Hetoroseksüel ilişkiler genel kabul olmaktan çıkıyor. Ülkemizde de cinsel tercihler rahat bir ifade edilmeye başlıyor.
Toplumsal Sınıflar
Toplum genel olarak üç sınıfa ayrılıyor: Alt, Orta ve Üst
Alt sınıf yokluk içinde olduğu için tüm çabası bir üst sınıfa çıkmak için.
Üst sınıf, sahip olduklarını kaybetmek istemediği için kendisinden olmayan alt sınıfların güçlenerek yükselmesine fırsat vermiyor hatta kendi sınıfındakiler ile rekabeti canlı tutarak onlarla ittifakla alt sınıfı eziyor.
Gelelim en ideal sınıf olarak lanse edilen orta sınıfa. Şahsi kanaatim orta sınıf en önemli sınıf olmakla beraber orta sınıfın içinde yaşadığı koşullar kendisini rekabet konusunda zayıflatıyor.
Bu hususu kendimden bir örnekle açıklarsam her halde kimseyi kırmış olmam. Orta sınıfta yaşayan memur bir ailenin çocuğuyum. Kendimde orta sınıf yaşamaya devam ederek ailemin yaşam koşullarını devam ettiriyorum. Ne alt sınıf gibi varoluş mücadelesi verdim ne de üst sınıftakiler gibi varlık içinde rahat bir yaşam yaşadım. Gelen ve gidenin ortalama olduğu bir yaşam standardına sahip oldum. Her halde böyle de gitmeye devam edecek. Sahip olduğum değerler ne kıskanıldı ne de hor görüldü. Kendi halinde olmak ya da kendi yağında kavrulmak deyimi var ya sanki bu deyimler benim için yaratılmış. Hal böyle olunca standardı düşürmeden ama yükselme hedeflerinden de ayrı kalmadan, ki bunu yaşam motivasyonu olarak görüyorum, hayatta kalmaya çalışıyorum.
Rekabet koşullarının daha az olduğu orta sınıfta sahip olma ya da sahip olduklarını kaybetme hırsı olmadığı için ilerleme fırsatı olmuyor.
Alt sınıftan gelen bir ailenin çocuğu olmuş olsa idim ya sınıf atlamak için üst sınıftan olan biri ile evlilik yapmak zorunda olacaktım ya da çok söz yalansız çok mal haramsız sözünden yola çıkarak sahip olduğum asgari değerlerle çatışarak üst sınıfa çıkmaya çalışacaktım.
Üst sınıftan gelen bir ailenin çocuğu olmuş olsa idim yalnızlığa mahkum olacaktım. Kendimden alt sınıftakilerle arkadaşlık edemeyecektim çünkü onları beğenmeyecektim. Sahip olduklarımı kaybetmemek için çevremdekilerle ilişkilerimi sınırlı tutacaktım.
Orta sınıf bireyi olarak sahip olduğum değerler üst sınıf için hiç olduğu; alt sınıf için ulaşılamaz olmadığı için imrenilen bir yaşama da sahip olmadım.
Sınıf Çatışmaları
Önceleri sınıf çatışmaları kavramı Karl Marx ile alakalı olarak köylü, işçi ve burjuva sınıflarının varoluş mücadelesi ili sınırlıydı benim için. Max Weber ile yeniden karşılaştıktan sonra bu yazımda birazda ondan bahsetmeye karar verdim.
Weber der ki kapitalizm ve burjuva sınıfı protestanlıkla birlikte gelişmiştir. Şöyle ki skolastik ortaçağ kültürü değişime yeni yeniliklere karşı çekinceli tutum içerisindeydi. Protestanlıkla birlikte reform hareketleri hız aldığı için geleneksel hristiyanlık boyut değiştirmeye başladı. Katolik ve Ortodoks Kilisesine nazaran Protestan Kilisesi daha tutumlu idi. Hal böyle olunca Protestanlar para biriktirmeye başladılar. Biriktirdikleri paraları sermaye yaparak ticari işletmeler kurdular. Kurulan ticari işletmeler ya da sermayedarlar yeni dönemin kapitalistleri oldu. Hani para parayı çeker derler ya her kapital yeni burjuvaları doğurdu; başta ABD, İngiltere ve Almanya'da olmak üzere. Zaten bu büyük güçler Dünya ekonomisine halen yön vermektedirler.
Din
Başlangıçta büyü vardı. Klanın büyücüsü aynı zamanda kabile reisi idi. Neden Din? isimli yazımda dinin ortaya çıkışını ve dinin neden hala varolduğuna dair fikirlerimi yine iğneyi kendime batırmak suretiyle anlatmıştım. Din üzerine tartışma detaylı açıklama yapmadan sonuca varmak istiyorum. Din sosyolojik bir gerçektir. Bazı bireyler/toplumlar dine yakın bazı bireyler/toplumlar dinden uzaktır. Din gerçeği gözardı edilerek toplumsal yaşama dair açıklamalarda bulunamazsınız.
Medya
Alışılmış medya önce davul çalan tellallardan ibaretti. Sonra gazeteler hayatımızın bir parçası oldu. Teknolojinin gelişmesi ile bağlantılı olarak radyo, televizyon, internet gazeteciliği ve sosyal medya hayatımızın olmazsa olmaz parçaları oldu. Sosyal medya hesaplarımız olmasa bile başkalarının kamuya açık sosyal medya gönderilerini kullanır oldu. Popüler kültür sosyal medyaya indirgenmiş olmakla beraber gidişatın ne olacağını kimse öngöremiyor.
EğitimToplumun gelişmişlik seviyesi toplumun eğitimi ile doğru orantılı. Geri kalmış ülkelerdeki eğitim seviyesinin düşüklüğüne şaşırmamak gerek. Eğitimin bireyleri yontarken (eğerken) bireyden birşeyler götürüp götürmediği ayrı tartışma konusu. Bazı ülkelerde müfredatın 1970'lerde kalktığını öğrenince şaşırmadım desem yalan olur.
Sapkınlık ve Suç
Kişinin ekonomik ve psikolojik durumu saplıklık ve suçluluğun gelişmesinde etkili. Ekonomisi gelişmiş bireylerin işledikleri suçlar şekil değiştiriyor.
Terörizm
Topyekün savaşın teröre evrildiğini görüyoruz. Devletler kendi aralarındaki şavaşı terör örgütlerine taşere etmiş durumdalar. Kitlesel ölümler terör örgütlerini desteklerken düşmanlıkları da keskinleştiriyor.
Çevre
Son olarak yaşadığımız çevreyi gözardı etmemek lazım. Çevre koşulları uygun olacak ki bireyler hayatta kalsın. Sürdürülebilir bir çevre politikası güdülmemesi halinde toplumlar teker teker yok olmaya başlayacak. Kış vakti kar veya yağmur yağmamış olması kuraklığın en yakın habercisi
Aslında yazacak çok şey var. Üstadın kitabının en son 7. baskısı binden fazla sayfası ihtiva ediyor. Merak edenlere kesinlikle tavsiye ediyorum. Yazımı sabredip sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
Weber der ki kapitalizm ve burjuva sınıfı protestanlıkla birlikte gelişmiştir. Şöyle ki skolastik ortaçağ kültürü değişime yeni yeniliklere karşı çekinceli tutum içerisindeydi. Protestanlıkla birlikte reform hareketleri hız aldığı için geleneksel hristiyanlık boyut değiştirmeye başladı. Katolik ve Ortodoks Kilisesine nazaran Protestan Kilisesi daha tutumlu idi. Hal böyle olunca Protestanlar para biriktirmeye başladılar. Biriktirdikleri paraları sermaye yaparak ticari işletmeler kurdular. Kurulan ticari işletmeler ya da sermayedarlar yeni dönemin kapitalistleri oldu. Hani para parayı çeker derler ya her kapital yeni burjuvaları doğurdu; başta ABD, İngiltere ve Almanya'da olmak üzere. Zaten bu büyük güçler Dünya ekonomisine halen yön vermektedirler.
Din
Başlangıçta büyü vardı. Klanın büyücüsü aynı zamanda kabile reisi idi. Neden Din? isimli yazımda dinin ortaya çıkışını ve dinin neden hala varolduğuna dair fikirlerimi yine iğneyi kendime batırmak suretiyle anlatmıştım. Din üzerine tartışma detaylı açıklama yapmadan sonuca varmak istiyorum. Din sosyolojik bir gerçektir. Bazı bireyler/toplumlar dine yakın bazı bireyler/toplumlar dinden uzaktır. Din gerçeği gözardı edilerek toplumsal yaşama dair açıklamalarda bulunamazsınız.
Medya
Alışılmış medya önce davul çalan tellallardan ibaretti. Sonra gazeteler hayatımızın bir parçası oldu. Teknolojinin gelişmesi ile bağlantılı olarak radyo, televizyon, internet gazeteciliği ve sosyal medya hayatımızın olmazsa olmaz parçaları oldu. Sosyal medya hesaplarımız olmasa bile başkalarının kamuya açık sosyal medya gönderilerini kullanır oldu. Popüler kültür sosyal medyaya indirgenmiş olmakla beraber gidişatın ne olacağını kimse öngöremiyor.
EğitimToplumun gelişmişlik seviyesi toplumun eğitimi ile doğru orantılı. Geri kalmış ülkelerdeki eğitim seviyesinin düşüklüğüne şaşırmamak gerek. Eğitimin bireyleri yontarken (eğerken) bireyden birşeyler götürüp götürmediği ayrı tartışma konusu. Bazı ülkelerde müfredatın 1970'lerde kalktığını öğrenince şaşırmadım desem yalan olur.
Sapkınlık ve Suç
Kişinin ekonomik ve psikolojik durumu saplıklık ve suçluluğun gelişmesinde etkili. Ekonomisi gelişmiş bireylerin işledikleri suçlar şekil değiştiriyor.
Terörizm
Topyekün savaşın teröre evrildiğini görüyoruz. Devletler kendi aralarındaki şavaşı terör örgütlerine taşere etmiş durumdalar. Kitlesel ölümler terör örgütlerini desteklerken düşmanlıkları da keskinleştiriyor.
Çevre
Son olarak yaşadığımız çevreyi gözardı etmemek lazım. Çevre koşulları uygun olacak ki bireyler hayatta kalsın. Sürdürülebilir bir çevre politikası güdülmemesi halinde toplumlar teker teker yok olmaya başlayacak. Kış vakti kar veya yağmur yağmamış olması kuraklığın en yakın habercisi
Aslında yazacak çok şey var. Üstadın kitabının en son 7. baskısı binden fazla sayfası ihtiva ediyor. Merak edenlere kesinlikle tavsiye ediyorum. Yazımı sabredip sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.