2 Şubat 2018 Cuma

Uygar Kayıtsızlık

Uygar kayıtsızlık ifadesini size nasıl açıklayabilirim diye düşünürken aklıma bir kaç örnek geldi.
Örnek - 1 - Bir köyde ya da küçük bir kasabada yaşıyorsunuz. Eve gitmek üzere yola düştünüz. Emekli birisiniz. Bu küçük yerde kahvehane ile camiye gitmek dışında bir ihtimal bulunmuyor. Sorunlar ortak. Herkes bir arada yaşıyor gibi sonunda eve gidip kafa dinleme fırsatı buluyorsunuz. 

Örnek - 2 - Aynı kasabanın yollarını arşınlarken durmadan birilerine selam veriyorsunuz. Kısacık mesafeyi yürümek bir kaç dakikadan bir kaç on dakikayı buluyor. Ayaküstü sohbet esnasında telefon çalıyor. Arayan eşiniz: - " Hanım nerede kaldın? "

Örnek - 3 - Köyden ya da kasabadan büyük şehre göç ettiniz. Kısır döngüyü kırdınız. Artık cami ve kahve dışında gidecek yerleriniz var. Üstelik yürüdüğünüz yollarda kimseyi tanımıyorsunuz. İşten eve gidene kadar kimse ile konuşmadan yol alıyorsunuz. Evde yenen akşam yemeğinden sonra herkes odasına çekiliyor. Evin hanımı mutfağı topluyor. Çocuklar derslerin başına beyi olarak hanıma yardım ediyorsunuz. Yorgunluk kahvesinden sonra ağırlık çöküyor. Vur kafayı yat. 

Uygar kayıtsızlık kavramını yolda yürüyen kişiyi baştan aşağı süzüp görmemezlikten görme şeklinde bir örnek ile duymuştum. Sonrasında aklıma yukarıdaki örnekler geldi. 

Geçen gün ofisten çıkmış eve doğru giderken yolda yürüyen bir bayan ile kendisini sıkıştıran iki motosikletlinin tartışmasına şahit oldum. Başka zaman olmuş olsaydı kendilerini dayak yeme pahasına da olsa ayırırdım sonra vazgeçtim dedim belki üzerilerinde silah falan olur mazallah deyip yoluma devam ettim. Kadıköy'ün ortasındaki bu tartışmayı duymamak imkansız. Yoldan bin kişi geçiyorken aralarından sadece on kişi tartışmayı izlemeden film seyreder gibi seyrediyordu. Geri kalan çoğunluk gibi uygar kayıtsızdı. 

Ofisimin bulunduğu yer geleneksel iş hanı konseptinde olduğu  için hem koridorlarındaki trafik az hem de iş hanı sakinlerinin birbirleri ile yakın diyalogları var. İşlerimizin nispeten sakin geçtiği bugünler çay kahve muhabbetlerinden eksik kalmıyoruz. Aynı katta olup bırakın çay kahve içmeyi ismini bilmediğimiz komşularımız var.  İsimsiz komşular uygar kayıtsız modunda tüm günlerini bilgisayara bakarak geçiriyorlar. 

Geçen hafta içinde yeni bir meslektaşımız handan ofis tuttu. Yeni komşu yeni diyaloglar demek. Bu yazıyı okurken bu kadar mı işşizsin diye düşünebilirsiniz. Kurumsal firmalarda veya hukuk bürolarında konum sahibi olanlar hariç işten başını kaşıyacak vakit bulamayacak  kadar işi çok olan kaç avukat kaldı ki bu memlekette?

Uygar kayıtsızlık örneği de adliye koridorlarından. Büyük adliyelerin haliyle koridorları da büyük olunca kendimi arı kovanındaki arılar gibi hissetmiyor değilim. Karşı taraftan gelen meslektaşımı uzaktan fark edemiyorum. Yaklaşınca tam kendisine selam verecekken yani elindeki telefona bakmaya başlıyor ya da başını başka yöne çeviriyor. Hani bir zamanlar yediğimiz içtiğimiz ayrı olmayan arkadaşlar vardı ya üniversite de iken bu arkadaş onlardan biri. 

Son bir örnekte iş hanı girişinde tüm gün ayakta çığırkanlık yaparak müşteri çekmeye çalışan ismini bilmediğim delikanlı. Ofise taşındığım ilk haftalarda yanından geçerken hayırlı işler derdim. O da mecburiyetten sağol abi derdi. Sonraki günlerde bir deneme yapayım dedim. Beni gördüğü halde selam vermedi. Uzun bir aradan sonra geçerken hayırlı işler abi dedi. Ben de selamına sana da diyerek yanıt verdim. Selamlaşmayı bir uygarlık ölçüsü olarak görüyorum. Asansöre inip binerken kapıyı tutmak gibi bir şey değil mi selamlaşma?