25 Aralık 2012 Salı

Çilekeş


Sabah 05:00.  İki memur bir komiserden oluşan üç kişilik polis ekibi bir gün öncesinde alınan arama kararı doğrultusunda günün aydınlanması için aranılacak yerin önünde özel plakalı ekip arabasında bekliyorlar. Kadro yetersizliğinden dolayı aynı ekip bir gün önce tam gün karar almak için uğraşmıştı. Allahtan savcı ve hâkim sorun çıkarmadılar da bir günde kararı alabildiler.

Ekip arabasının camlarında film var. Dışarıdan içerisi görünmüyor. Dikkat çekmemek için arabanın kontağı kapalı. 15 dakika sonra araba buzdolabına dönüyor. Yapacak bir şey yok talimatta gündüzleyin bir kereye mahsus arama yazdığı için günün ilk ışıklarını bekliyorlar. Ama zaman geçmek bilmiyor. Dün gece 23:30’a kadar bir başka olaya daha müdahale edildiği için eve ancak 01:00 sularında vardılar. Derin uykuya dalamadan 04:00 civarında operasyona gitmek için uyandılar.

Ezan okundu. Gün aydınlandı. Artık operasyon başlayabilir. Dikkat çekmemek gerek. Arabanın dışına çıkmadan şüphelinin evden çıkmasının bekliyorlar. Apartmanın kapısı aralandı. Çıkan kişiye baktılar. Ellerindeki resimdeki kişiye benzemiyor. Adam 100 metre ilerideki işçi servisine bindi.

Bir kadın çıktı. Elinde 4-5 yaşlarında bir çocuk. Çocuğu anaokuluna bıraktıktan sonra muhtemelen işine gidecek. Ekmek telaşesi.

10 dakika geçti. Başka giren çıkan yok. Eleman yoksa gece evde kalmadı mı? Ya eve gelmediyse? Tamam, kapıyı çilingir ile açıp evi arayacaklar ama adam bulunamadıktan sonra evde suç unsuruna rastlansa neye yarayacak ki? Başka bir çömez ekibe denk gelecekte Genel Bilgi Tarama (GBT) esnasında şüpheli aranan şahsı yakalayacaklar.

5 dakika daha geçti. Arabanın içinde dondular. Dayanamayarak dışarı çıkmaya karar verdiler. Bari ayakları açılsın biraz. Kovalamaca olursa ayakları uyuştuğu için evi arananın peşinden koşabilsinler.

Cümle kapısı yeniden aralandı. Esas oğlan kapıdan ayağını attı. İki adım attı ve durdu. Ellerini ovuşturdu. Bir an kafasını yukarı kaldırdı ve durdu. Sanki onu bekleyen polis ekibinin harekete geçeceğini fark etmişçesine.

Derinden bir ses. Arkadaşım bir saniye bakar mısın? Esas oğlan arkasını dönüyor. Olacakların farkında değil. Kimlik sorgusu derken eve çıkılıyor arama başlıyor. Tutanak düzenleniyor. İstikamet şube müdürlüğü. İfade için barodan avukat geliyor. Evraklar tanzim ediliyor. Saat 11:45’i geçti. Her şey bitti derken evrak amire imzaya çıkıyor. Bir bakıyorlar amir arazi. Boş durmayalım amir gelene kadar bari bir şeyler atıştıralım. Yemek ve çay derken amir yaklaşık 2 saat sonra teşrif ediyor. Memurlar ağaç oldular, kök saldılar neredeyse ürün verecekler. İmza, hastane raporu ve saat 14:00 oluyor.

Yer İstanbul. Evrak mevcutlu olarak adliyeye gidecek. Çakar lambalar açık olduğu halde bir saatten fazla bir sürede zar zor adliyeye varıyorlar. Evrak savcısının kapısında kuyruk var. Duyan gelmiş. Şüpheli esas oğlanın sülalesi de hazır. Bu kadar kişinin nerden haberi olmuş.

Genç memur savcının odasına yöneliyor. Kapıyı tıklıyor. Baş selamı. “Polis memuru ….. , …. Şube Müdürlüğünde görev yapıyorum. Talimatınız doğrultusunda arama işlemi gerçekleştirilmiştir. El konulan eşyalar ile şüpheli şahıs ve barodan talep edilen avukat hazır. İfade için hazırlar arz ederim”  



Derken kıyamet kopuyor.  “ Nerde kaldınız, sabahtan beri sizi bekliyorum, bu saatten sonra evrak mı bakılır. Daha ifade alınacak dosya nöbetçi mahkemeye gidebilir, evrakı nöbetçi savcıya götürün.”

Genç memur sakin olarak cevap veriyor. “Dosyanın asıl savcısı sizsiniz nöbetçi savcıya bu saatte gidersek size gönderecek efendim.” Diğer memur da devreyi giriyor ama bu arkadaş odaya ilk giren arkadaş kadar sakin değil tepki veriyor. Ama azarlanmıyor.

Savcı Bey sonunda sakinleşiyor, ifadeler alınıyor. Dosya ve esas oğlan tutuklama talebi ile Sulh Ceza Mahkemesi’ne gönderiliyor. Sevk işlemleri sırasında Savcı Bey her iki memur arkadaştan vermiş olduğu sert tepkiden dolayı özür diliyor.

Vatandaş tutuklanıyor. Cezaevine teslim ediliyor. Saat 22:30. İş bitti. Amir aranıyor. Bilgi veriliyor. Bu işle beraber başka bir sürpriz işi de aradan çıkardıkları için amir memurlara bir sonraki gün 12:00’ye kadar izin veriyor. Bu arada avukat arkadaş soruyor. “Bugünkü sürpriz işte ekstra başarı elde etmemiş olsaydınız saat kaçta işe gelecektiniz?” El cevap Saat:11:00’da gelecektik. 1 saatlik fark avukatı tatmin etmiyor. Ne de olsa bir gün önce tam gün ve gece mesai yaptılar. Uykusuz operasyona gittiler. Soğukta günün ağarmasını beklediler. Muvaffak oldular. Ekstra bir başarı daha sergilediler. Bu kadar çalışma sonrasında her halde bir tam gün izni hak ettiler diye düşünüyor genç avukat.

Bu hikâyeyi yaşamayan yoktur. Hikâyedeki avukat benim. Avukat olarak ücretim devlet bütçesinden evraka bakan Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen ödenek doğrultusunda tarafıma birkaç ay gecikme ile de olsa ödenecek. Ama memur arkadaşlara ne olacak. Fazla mesai ücreti yok. Başarı ödüllendirilmedi. Üstelik evrak geç geldi diye önce fırça yediler sonra özür ile şok oldular. Birkaç günlük yorgunluklarının karşılığı bu mu? Kafa dağıtmak 1-2 saatlik dinlenmeden de mahrum kaldılar.

Avukat olarak bu hafta sadece bir gün bu çileyi ben de onlarla çektim. Ama onlar her gün çekiyorlarmış. Çekilen çilenin farkında olmayanların tepkisi “Aybaşında memurun maaş garanti, kimse memurun önüne çıkamaz, tüm kurumlarda ve özellikle adliyelerde tüm kapılar onlara açık, özellikle girişken olan memurların bitiremeyeceği iş yok. ”

Çilekeş memur evine gider. Uykudaki yavrusunun başını okşar ayaküstü bir şeyler atıştırır. Televizyonun karşısında uykuya dalar, tam da uykunun en güzel yerinde “hadi beyim yatağa geç, koltukta üstüne kar yağacak.”

Yarın ne olacak yine aynı hikâye. Değişen tek şey failler,  mağdurlar ve avukatlar.

Sağlıcakla kalın.

Soru, görüş ve önerileriniz için aliemredesat@gmail.com